image

Okunma : 20  Tarih : 12.05.2025  E-Mail : labar.faruk.rf@gmail.com

 
Faruk RİFAİOĞLU

ZAMANIN NİRENGİ NOKTASI

        Öğretmen olarak derse girip öğrencilere zaman konusunu anlatırken TÖMERde (Türkçe Öğretim Merkezinde) çalıştığımız günlerde temelde 3 zamanın varlığından bahsederdim. (Geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman) Geniş zamanı nereye gönderdin, sürerliği, emri, isteği, dilek kiplerini nereye gönderdin diyenlere o kiplerin temel zamanların içerisinde olduğu iddiamı yıllar geçse de değiştirmedim.

        Zamana dair düşünürken okuduğum eserde ‘’Ey nefis! Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise, senin elinde senet yok ki ona mâliksin. Öyle ise, hakikî ömrünü, bulunduğun gün bil’’ paragrafını okuduğumda bulunduğumuz günün hatta anın kıymetini bir defa daha düşünme ihtiyacını derinden hissettim. Çünkü bulunduğumuz gün hatta andır nirengi noktamız. Sadece ana hükmedebiliyoruz o da bize izin verildiği kadarıyla.

       Eskiden anı düşünmeden geleceğe odaklanır, akışına bırakırdım hadiseleri. Gençliğin verdiği özgüvenle geçmişi bir tarafa bırakır, günümü yaşarken, yaşadığım günün kıymetini yeterince bilemeden çoğu kez geleceği hayal eder uzun vadeli planlar yapardım. Geleceğin bir gün benim için gelmeme ihtimalini düşünmeden. Başkalarının ölebileceğini düşünürdüm de kendi ölümüm aklıma dahi gelmezdi. Ölüm konusu açıldığında da ‘’şimdi bırakın bu konuyu nereden açıldı’’ diyen biri olursa ben de ölümü gündem eden arkadaşıma sitem eder o arkadaşın arkasında dururdum.

        Sonra güzel ve farklı eserlerle, hayatıma değer katan insanlarla tanıştım. Güzel makaleler, harika yazılar, muhteşem anılar okudum. Kırk altı yıllık ömrümün sadece yaşadığım anına az önce de belirttiğim gibi O da bize izin verildiği kadarıyla hâkim olabildiğimizi düşündüm. Hayal ettiğimiz o mutluluk, huzur ve lezzetlerle dolu geleceğin bizi kapsayıp kapsamadığı meçhulken dünya yolculuğunun nasıl sonlanacağını ve ahiret alemine yapacağım yolculuk için hazır olup olmadığımı düşünmeye başladım.

         Hiçbir zaman evet hazırlığım yeter, yolculuk için gerekli şeyleri de tamamladım diyemiyorum. Hala görmem gereken manzaralar, değerlendirmem gereken durumlar, bitirmem gereken işler, okumam gereken eserler, yaşamam gereken olaylar ve yapmam gereken yığınla iş varmış gibi hissediyorum. Muhtemelen çoğunuz benimle aynı hisleri paylaşıyorsunuz.

  

SINIRLARIMIZI VE HADDİMİZİ BİLEREK YAŞAMAK

      Manen sevdiğiniz ve alâkadar olduğumuz ve perişaniyetinden etkilendiğimiz bir süre sonra söylenenlerin veya yazılanların boş olduğunu etkisinin sınırlı olduğunu hiçbir şeyi ıslah edemediğimizi, iyileştiremediğimizi düşündüğümde şu kâinatın, bir Kadîr-i Rahîm'in mülkü olduğunu aklımdan çıkarmamaya ve Mülkü sahibine teslim etmemiz, ona bırakmamız gerektiğini düşünerek hayatın sadece hüznünü, elemini, cefasını değil; sevincini yaşamamız, huzurunu hissetmemiz gerektiği kanaatine vardım.

     Bizi var eden o büyük Yaratıcının ne kadar Hakîm hem ne kadar Rahîm olduğunu düşündüm. Her şeyin Onun bilgisinde olduğunu hatırladım. 18. Asrın büyük alimi İbrahim Hakkı gibi "Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler" dedim.

      Mutlak Rahim olan Rabbimizin rahmetini, merhametini itham etmiş olmak durumuna düşmekten yine Onun Rahmetine sığındım.

      Umarım kısacık dünya hayatını yaşarken hüzünlere, üzüntülere gereğinden fazla odaklanıp Mülkün asıl sahibinin Rahmetini, Merhametini göz ardı etme gafletine düşmeyiz. Netice de hepimiz Onun mülkünde yaşıyoruz. Her işi hikmetle yaptığını veya bizzat veya neticeleri itibariyle yaşananların güzel ve hayırlı olduğunu bir an olsun aklımızdan çıkarmayalım.

 

                 “HAZIR OL CENGE EĞER İSTER İSEN SULH Ü SALAH”

      Şair ve hekim Abdülhak Molla'nın bundan 150 yıl öncesinden zamana seslendiği beytinde:

      "Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz-ü felâh; Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-ü salâh."

       Günümüz Türkçesiyle: "Bütün devletler kurtuluş ve başarısını bu ibretlik sözde bulur; şayet barış istiyorsan savaşa hazır ol."

       Bölgesel barış gücünü korumak istiyorsak bunun hakkını vermek, ancak ve ancak güçlü ekonomi ve devamında çok daha güçlü savunma sektörü ile mümkün olabilir.

        Bir tarafta GAZZE, diğer tarafta KEŞMİR ve Pakistan özelinde hareket kabiliyeti sınırlanmış İslam devletleri. Parası olanın silahı yok, silahı olanın parası yok.

        Denklemi çözmek zor değilse de ciddi bir siyasi iradeye ve organizasyon kabiliyetine ihtiyaç var.

        Silaha, savaşa karşıyız ama bu silahların bize doğrultulmasına engel oluşturmuyor maalesef. Hedeflerimizi gerçekleştiremediğimiz takdirde, namlunun ucundayız. Tam da bu nedenle namlu ile beraber tüm tertibat, milli ve yerli olmak zorundadır.

        Zaman ne olursa olsun Allah’ın izniyle lehimize işliyor.

       Yine yeni bir yazıda beraber olmak dileğiyle hoşçakalın, mutlu kalın, huzurla ve sağlıcakla kalın.

                                                                                                                                                                                 Faruk RİFAİOĞLU

 

 




 
  YAZARIN ARŞİVİ
 
 
 
  YORUMLAR
 
 
  YORUM YAZIN
 
Adınız Soyadınız :

Yorumunuz :

Güvenlik Kodu : Güvenlik Kodu
Kod :

 


 
  Akdeniz Gazetesi


 
  FLAŞ HABER
 

  BASIN İLAN KURUMU İLANLAR

 
  EN ÇOK OKUNANLAR
  • Bu Ay
  • Bu Hafta
  • Dün
  • Bugün


  SOSYAL MEDYA
 
 

 


  

 
 
ANASAYFA BİK İLANLAR İLETİŞİM KÜNYE GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
akdenizgazetesi.net © Copyright 2019-2025 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA