*Her yere posterlerini asan adaylar.
Anayollardaki tüm ağaçlara çivilerle çakılmış yada iplerle bağlanmış, elektrik direklerine yapıştırılmış aday posterleri …
Adım başı yüzlerini ezberlediğimiz adaylar…
Ne yapsak acaba? Bunca masraf ediliyor; bunca poster için insanlar koşturuyor; reklam ajansından insanlar gece gündüz kenti güleç aday fotoğraflarıyla adeta tıklım tıkış dolduruyor.
Ne yapalım?
En çok posterini gördüğümüz adaya mı oyumuzu versek ?
En güzel gülene mi?
Çocuklarla, yaşlılarla ya da farklı seçmen profilleriyle en güzel pozu vereni mi tercih etsek?
Demokrasi zor iş !
*Ha, bu arada gürültü kirliliği ve trafikte kaos yaratan yüksek volümlü seçim propagandası yapan araçları da unutmayalım: Rahatsız edici derecede bir sesle olsa da, gün içinde defalarca yakınımızdan geçen seçim otobüsleri ve otoları da büyük emek harcıyor; ya o canhıraş bir seslenişle bize adayının adını haykıran reklamcı çalışanlar!
Ne yapalım?
Trafiği en fazla yoğunlaştıran aracın adayını mı tercih etsek? Ya da adını en şiddetli işittiğimiz adaya mı oyumuzu versek?
Tercihte bizi böyle bir sorumluluğa zorladığı için:
Demokrasi zor iş!
*Her yerde adayların cici broşürleri dağıtılıyor.
Broşürün bir yüzünde adayımızın sevimli bir resmi; diğer yüzünde dürüst, eşit, şeffaf, başarılı bir belediyecilik yapılacağının belirtildiği bir yazı.
Bizi ve Mersin’i çok sevdiklerini, falan ve filan konuları çözeceklerine dair yazılı taahhütte bulunuyorlar.
En fazla broşür dağıtan, en sıkı sözler veren adaya mı oyumuzu vereceğiz?
Bunca söz verişler, sevgi dolu vaatler arasından kimi seçeceğiz?
Demokrasi zor iş arkadaşlar!
*Yerel televizyon kanallarında boy gösteren adaylarımızı dinliyorum. Arkalarında güzel Mersin manzaraları ve ümit veren sloganlar.
Seslenişleri, giyimleri, ekrandan bize bakışları ne de hoş… Onları dinlerken bu kentin geleceğine olan güvenimiz, inancımız tazeleniyor. O ne sosyolojik derinlik; ekonomiye ve çağdaş teknolojiye hâkim bir donanımla gözümüzüm içine bakarak, ekrandan evlerimize konuk gelerek söz veriyorlar
Ne yapsak; kimi seçsek?
En fazla yerel televizyonlarda gördüğümüz adaya mı oyumuzu versek ?
Demokrasi çok zor iş arkadaşlar!
* * *
Mersin:
“Limanı, Serbest Bölgesi, demiryolu, otoyol bağlantıları, organize sanayi bölgeleri, denizi, verimli tarım arazileri, doğal güzellikleri, Akdeniz’in en eski antik limanı, sanayi tesisleri, krater gölleri, ırmakları, zengin bitki örtüsü, kuş cenneti, şelaleleri, meraları, zengin tarihi eserleri, ormanları, yaylaları, kayak merkezi olabilecek yerleri, modern spor tesisleri, 25 bin kişilik stadyumu, opera ve balesi, klasik Türk müziği korosu (belki bir gün Havalimanı da) olan bir kent …”
Mersin adeta kendi kendine yeten, bir zengin devlet gibidir.
Hâlâ bu zenginliklerden yararlanamadan asfalt, kaldırım, su, çöp, ağaç gibi klasik, normal belediyecilik hizmetlerinin “seçim vaadi” olarak kullanıldığı bir kent.
Bütün bu zenginliklere sahip Mersin için vizyoner projelere gerek var.
Bu büyük hazinenin üzerinde oturan Mersin için kent ekonomisine katkı verecek, istihdam sağlayacak, üretimi arttıracak, dünyada Mersin’in tanınırlığını arttıracak projelere ihtiyaç var.
Hemen aklıma Eskişehir Belediyesinin gondol imal edip Türkî Cumhuriyetlerine satma projesi ve Gaziantep Belediyesinin metro vagonları imal etme projesi geliyor.
Burada ise hemşeriler, dolmuş ve otobüs duraklarında gününü harcıyor.
İnsanlarımız, özellikle Mersin’de yaşayan insanlarımızı iyi anlamamız lazım.
Artık eski dönemler geçti; bugün sosyal medya ile her şeyden haberdar olan, internet yolu ile dünyayı takip eden bir yeni düzen var.
Bilgilenme, iletişim, kentlileşme, gündelik hayatın iyileşmesine dönük talepler, siyaset yapma tarzı, demokratik tepki kanalları ve politik tercih imkânları katlanarak gelişiyor. Kullanılan politik dil, iletişim mecraları, buralardan verilecek mesajlar, görsel ve metinsel iletiler artık bir başka çağın imkânlarıyla düşünülmeli.
Peki bu ilkel seçim otobüsleri, anlamsız, eskimiş afiş ve broşür dağıtmak, inandırıcılıktan uzak slogan vaatler, kentin ana sorunlarına dönük gerçekçi çözüm önerileri yerine soyut reklam cümleleri; yani kentten habersiz, uzaktaki reklam ajanslarının parlak ama içi boş sloganları…
Şimdilik durum böyle.
Umarım bu ilkel ve çürümüş siyaset tarzı son kez sahne alır; artık hiçbir heyecan yaratmayan, özellikle çağın teknolojisiyle ve iletişim imkânlarıyla yetişen genç kuşaklara hiçbir şey söylemeyen bu yavan seçim yöntemleri yerine, herkese ve hemen ulaşılabilen bir sosyal medya sitemi ile seçim çalışmaları yapılır ve adaylar klasik belediyelerin asli hizmetlerini yapacakları vaatlerinin yerine kenti yükseltecek vizyoner projeler ortaya koyarlar.
Siyaset, zamanı ve onun teknolojik ve düşünsel imkânlarını, dilini ve kavramlarını doğru kullanan bir kuşağa devroluyor.
Seçmenin ilgisini canlı tutmak, demokrasiyi güçlendirmek, siyaset kurumuna olan inancı diri tutmak için dünyadan, ülkenin temel sorunlarından ve çağdaş iletişim imkânlarından haberdar olmak gerekiyor. Özellikle siyaset çevrelerinin, yönetmeye aday siyasetçilerin yıllar içinde kendilerini hazırlamaları, bilgi birikimlerini sürekli güncellemeleri, kent sorunlarıyla ilgili güçlü ve inandırıcı bir repertuvara sahip olmaları gerekir.
Bu seçmenleri, demokrasiyi, ülkeyi ve kenti ciddiye almak demektir.
O zaman bizler de seçmenler olarak siyaseti ciddiye alırız; siyasetçiyi çok daha anlamlı bir konuma taşırız.
Demokrasi siyasete, seçimlere, seçmenlere ve siyaset yapan insanlara yüklenen değerlerle yükselir. Mersin’imiz bu anlamda her hizmete layıktır; dilerim bu yerel seçimler de Mersin’e ve Mersinli hemşerilerime lâyık sonuçlara vesile olur.
Bu bağlamda demokrasimizin temel taşı olan tüm partilerimize ve tüm adaylarımıza başarılar dilerim.
HARUN ARSLAN….