Her yaz aynı acıyı yaşıyoruz. Aynı korku, aynı endişe, aynı yangın kokusu. Bu yıl da değişmedi. Silifke üç gündür yanıyor, Anamur iki gündür... Alevler sadece ormanı değil, içimizi de yakıyor. Giderek alışmaya başladığımız bu felaketlere, “doğal afet” deyip geçiyoruz. Ama artık sormalıyız: Gerçekten doğal mı bu afetler? Önlenemez mi? Sorumlu kim?
Mersin, Akdeniz Bölgesi’nin en zengin orman varlığına sahip illerinden biri. Türkiye'nin yüzölçümü açısından en büyük illeri arasında yer alan Mersin'in toplam yüzölçümünün yaklaşık %54’ü ormanlarla kaplı. Bu, yaklaşık 900 bin hektarlık bir alan demek. Sedir, kızılçam, meşe, servi gibi türlerle dolu bu ormanlar, sadece doğal güzellik değil; iklimi dengeleyen, karbon yutağı olarak çevreyi koruyan, canlılara ev sahipliği yapan hayati bir ekosistem.
Ancak bu ekosistem her yıl giderek daralıyor. Alevler, bilinçsizlik, ihmal ve bazen de kasıtla birleşince, doğa savunmasız kalıyor. Üstelik bu yangınlar sadece ağaçları değil, o bölgedeki kuşları, böcekleri, sincapları, kaplumbağaları, arıları ve daha adını bilmediğimiz nice canlının yaşamını da yok ediyor.
Peki neden her yıl Mersin yanıyor?
Yangınların bir kısmı doğal nedenlerle, örneğin yıldırım düşmesiyle başlasa da, çok büyük bir kısmı insan kaynaklı. Özellikle yaz aylarında artan sıcaklık, kuruyan otlar, dikkatsizce atılan sigara izmaritleri, mangal ve piknik ateşleri yangına davetiye çıkarıyor. Ayrıca tarla temizliği amacıyla yakılan kontrollü ateşlerin kontrolden çıkması da sıkça görülen bir sebep.
Ama Mersin özelinde yangınların tekrarladığı bölgelere baktığımızda, işin rengi değişiyor. Silifke, Anamur, Bozyazı, Aydıncık ve Gülnar neredeyse her yıl yangınla anılıyor. Bu rastlantı mı? Yoksa bu bölgelerin daha farklı tehditlerle karşı karşıya olduğunu söylemek mümkün mü?
Ne yazık ki bazı vakalarda orman alanlarının imara açılması, rant elde etmek amacıyla çıkarılan kasıtlı yangınlar da iddialar arasında. Yangın sonrası hızla “tarım alanı” ya da “turizm alanı” ilan edilen bazı bölgeler bu şüpheyi güçlendiriyor.
Orman yangınları önlenemez mi? Elbette önlenebilir. Orman yangınlarının tamamını önlemek belki mümkün değil. Ama büyük bir kısmı etkin önlemlerle azaltılabilir. Mersin’de yıllardır aynı sorunlar tekrar ederken çözüm konusunda ciddi, sürdürülebilir ve bilimsel temelli politikalar hala yetersiz.
İşte Mersin’de orman yangınlarını önlemek için atılması gereken bazı temel adımlar:
Yangına en çok maruz kalan bölgeler ayrıntılı bir şekilde analiz edilmeli. Silifke, Anamur ve çevresi için yangın risk haritaları oluşturulmalı ve buna göre özel önlemler alınmalı.
Yangın sezonu başlamadan önce insansız hava araçları (drone), kuleler, yapay zekâ destekli kamera sistemleri gibi teknolojilerle 24 saat gözetleme yapılmalı. Her orman köyünde yerel halktan oluşan eğitilmiş yangın gönüllüleri kurulmalı. Yangın anında profesyonel ekipler ulaşana kadar ilk müdahaleyi bu gruplar yapabilir. Özellikle kırsal kesimde ve piknik alanlarında düzenli olarak eğitimler yapılmalı. Yaz sezonu öncesi billboardlar, sosyal medya kampanyaları, radyo spotlarıyla “ormanları koru” mesajı yayılmalı.
Mersin gibi yangın riski yüksek bir ilde yangın söndürme uçağı, helikopteri, arazözü ve ekipman sayısı yeterli değilse artırılmalı. Müdahale süresi dakikalarla yarışıyor, gecikme felaketi büyütüyor. Orman alanlarında kaçak yapılaşma, bilinçsiz tarla temizliği ya da piknik alanında yangın çıkarmak gibi davranışlara karşı ciddi cezalar uygulanmalı. Denetimler artırılmalı. Yangın sonrası yanan alanların imara açılmasını engelleyen yasal düzenlemeler titizlikle uygulanmalı. Bu bölgelerde hızla rehabilitasyon ve ağaçlandırma çalışmaları başlatılmalı.
Peki sorumlu Kim?
En büyük sorumluluk bizlerde, yani toplumda. Bilinçsizce davranan her birey bir kıvılcım demek. Ancak yöneticilerin ve kurumların sorumluluğu daha büyük. Yangın her yıl yaşanıyorsa, önlemde eksiklik var demektir. Yerel yönetimler, orman müdürlükleri, belediyeler, valilik ve hatta milletvekilleri bu meselede daha etkin ve şeffaf olmak zorundadır. Mersin’in ormanları sadece bugün için değil, gelecek nesiller için de korunmalı. Yanan her ağaçla birlikte sadece doğa değil, geçmişimiz ve geleceğimiz de yanıyor. Mersin’in ciğerleri yanarken, bizler sadece izlememeliyiz. Çünkü doğa bize emanet. Ve emanet sorumluluk ister. Ormanlarımızı korumak için geç kalmadan harekete geçmek zorundayız.
Son söz; ‘Bir ağaç, bir nefes… Her yangın, bir hayat.’