“İnsan sevdiğinden korkar, korktuğunu sevmez.” Sevilene değer atfetme adına söylenmiş, ne güzel bir söz…
İnsanın varoluşundan beri peşinde koştuğu en güçlü duygudur sevgi.
Sevgi; bir şeye veya bir kimseye karşı içten gelen, yakın ilgi ve bağlılık duygusu olarak tanımlanır.
İnsanlar sevginin nasıl olduğunu bilmese de hep sevme ve sevilme ihtiyacı hissetmiş, pek çok kez bu hissin tanımı yapmaya çalışmıştır. Oysa sevgi, tanımından çok yaşanarak anlam kazanmış ve hayatta en çok ihtiyaç hissedilen duygu olarak öne çıkmıştır.
Seven ve sevilenin birlikteliği ile hayat bulan sevgi, aradaki ilişki biçimi ve niteliğe göre iki taraflı inşa edilir. Sevginin yaşamını sürdürmesi ise akıl ve duygular arasında kurulan dengeye bağlıdır.
Aklın ortaya koyduğu doğruluk kriterleri, duyusal veya duygusal dengenin terazisi konumundadır. Yani akıl, insanın iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden ayıran dengesidir.
Duyu ve duygularda aşırılık, akıl terazisinde dengesizliğe yol açar ve terazinin dengesini bozar. Aşırı sevgi de duygusallık ağır gelir, akıl yürütme zorlaşır, insan duygu patlamaları yaşar, bilinci kapanır ve istikrarsız kararlar alır. İnsan aldığı kararları önce yapar, ardından yaptığının doğru olup olmadığını sorgular. Dolayısıyla zihnimizi kaplayan duygusallık, sevgiyi kontrolden çıkararak düşünmeyi zorlaştırır. Sevilene olan bağlılığı, bağımlılığa dönüştürür. Bağımlılığın yarattığı baskı ise sevileni korkutur. Oysa gerçek sevgide korkuya yer yoktur. Korkunun egemen olduğu yerde nefret tohumları filizlenir.
İnsan sevdiğini incitmekten, kaybetmekten korkar, korktuğu kişiye karşı da asla sevgi beslemez. Korkunun ya da mecburiyetin olduğu yerde sevgi barınamaz, anlamını yitirir ve taşınamaz bir yük haline gelir. Zorlama ya da zorunluluk, sevginin reddedilmesi anlamına gelir, oysa gerçek sevgi korkudan, zorlama ya da zorunluluktan değil özgürlükten doğar.
İnsan ne sadece duygularının peşinden koşar, ne de yüreğinin götürdüğü yere gider. Özgürce sevenin aklı ve duyguları birlikte yol alır. Bu birliktelik sevgiyi hem yaşatır hem büyütür hem değer kazandırır. Böyle olunca, zamana ve mekâna sığmaz sevgi, sonsuza dek yaşamak ister, seven ve sevilen arasında ki ilişki ile filizlenir, gelişir, meyve verir. İnsan, sevdiklerini kaybetme korkusuyla sevgisini hep öteki aleme taşır. Bu yüzden “seni ebediyen seveceğim” abartılı bir söz değil, sevginin doğasında var olan sonsuzluk arzusudur.
Gerçek sevgi özgürlüktür, içten gelirse güzel, korkusuz yaşanırsa kalıcı olur, duygu olmanın ötesine geçer. Ve seven sevdiğine der ki ‘seni sonsuza kadar, ebediyen seveceğim…’
Sevgi, sevdiği ile beraber sonsuzluğa yelken açar.
Sevgi adına hayatı anlamlı kılan da tam olarak budur…