image

Okunma : 37  Tarih : 6.08.2025  E-Mail : 

 
Fatma  Yardımcı

Sahte diplomalar ve gerçek adaletsizlikler…

Türkiye, son dönemde ortaya çıkan sahte diploma skandalıyla sarsıldı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma, devletin en güvenilir sistemlerinden biri olan e-Devlet'e bile sahte diplomaların yüklenebildiğini ortaya koydu. Bu olay, sadece bir dolandırıcılık vakası olmanın ötesine geçerek, eğitimde fırsat eşitliği ilkesine ve kurumlarımıza olan güvene ciddi bir darbe vurdu.

Soruşturma kapsamında hazırlanan iddianamelerde, suç örgütünün akıl almaz yöntemleri gözler önüne seriliyor. Çete üyeleri, yetkili kişilerin elektronik imzalarını sahte belgelerle ele geçirerek, sanki gerçek bir yetkiliymiş gibi sisteme sızıyor ve sahte diploma, not değişikliği gibi yüzlerce usulsüz işlem gerçekleştiriyor.

Ve evet, o üniversiteler arasında Mersin Üniversitesi de vardı. Sahte diploma düzenlenen bölümler arasında, bu köklü ve saygın kurumun Kimya Bölümü diploması da yer alıyordu. Bu bilgi; sadece bir belge sahteciliği değil, aynı zamanda o bölüme dört yılını, belki daha fazlasını vermiş, ailesinden, ekonomik zorluklardan, imkânsızlıklardan sıyrılarak okuyan binlerce gencin emeğine yapılmış büyük bir ihanetti. Mersin Üniversitesi’nde kimya bölümünden mezun olmak için dört yıl boyunca sabah akşam çalışan bir öğrenci düşünün. Ailesi onun kimyager olduğunu gururla söylerken, aynı belgeye sahte yollardan ulaşan biri; kamuya atanıyor, bir laboratuvarda çalışıyor, belki de o gencin elinden iş fırsatını alıyor. Bunun adı sadece dolandırıcılık değildir. Bu, eğitimde fırsat eşitliğini hedef alan bir suçtur. Bu, emek hırsızlığıdır. Bu, devletin vatandaşına “çalış, çabala, hakkınla kazan” dediği düzene karşı işlenmiş bir ihanettir.

Zaten eşit başlanmayan bir yarıştan söz ediyoruz. Türkiye’de üniversiteye girmek, hele hele iyi bir bölüme adım atmak, birçoğu için tek şans anlamına geliyor. Köy okulundan gelen, dershaneye gidememiş, sabah işe gidip akşam sınava çalışan on binlerce gencin sırtladığı bir sistemin içine, bir gecede “sözde mühendis”, “sözde öğretmen”, “sözde hukukçu” olmak isteyenlerin sahte diplomaları girdi. Bu sahte belgelerin sadece birer dijital doküman olmadığını kabul etmek zorundayız. Onlar, kamuya atanmış sahte bir öğretmenin yanlış öğrettiği bilgilerde, sahte bir mühendisin hesapladığı bir binanın temelinde, sahte bir psikoloğun karşısındaki gençte travmaya yol açabilecek sözlerinde vücut buluyor.

İddianameler çok açık: Sahte diploma düzenlemekle kalmadılar. E-devlet sistemine, YÖK kayıtlarına, üniversitelerin bilgi işlem birimlerine sızdılar. Mersin Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi gibi Türkiye'nin önde gelen kurumları sahte belgelerin adresi haline geldi. Bu belgeler nasıl üretildi? Sistem, ancak “elektronik imza” ile çalışıyor. Yetkili kişilere ait bu imzaların dijital kopyaları üretildi, kimlik fotoğrafları değiştirildi, yüz yüze kimlik doğrulama işlemleri sahte kişilerle yapıldı. Sadece eğitim belgeleri değil; ehliyet sınavları, lise mezuniyet belgeleri, SGK kayıtları gibi birçok sistem üzerinde sahte işlemler yapıldı.

Ankara’da başlatılan soruşturma henüz buzdağının sadece görünen kısmını yansıtıyor. Savcılığın iki ayrı iddianamesinde toplam 135 sanık yer alıyor. Bunlardan sadece bir kısmı sahte diploma alanlar. Asıl büyük yapı; üniversite ve kamu kurumlarının sistemlerine erişimi olan kişilerle iş birliği yapan çete üyelerinden oluşuyor. Elektronik imza sağlayıcı şirketler, kamu kurumlarındaki görevliler, hatta bazı üniversite çalışanları... Bu yapı, sadece eğitim sistemine değil, kamu yönetiminin tüm damarlarına sızmak isteyen bir yapının parçası. Bir bakanlık yetkilisinin e-imza sertifikası sahte olarak oluşturulmasaydı, tapu kayıtlarında yapılacak bir işlemle milyon dolarlık araziler el değiştirebilirdi. Bu risk hâlâ sürüyor.

Bugün sahte diplomalıların peşinden gitmek bir zorunluluk. Ancak yetmez. Bu skandal, kamu yönetiminin dijital sistemlerindeki açıkları, üniversitelerin dijital güvenlik düzeyini, hatta diplomaların geçerliliğini doğrulamak için kullanılan mekanizmaların zafiyetini de gözler önüne serdi. Bu sistemin yeniden yapılandırılması gerekiyor. Üniversitelerin veri tabanları güvence altına alınmalı, dijital işlemlerde çoklu doğrulama sistemleri uygulanmalı. Sahte belge oluşturmayı imkânsız kılan teknolojilere yatırım yapılmalı. Ama daha önemlisi: Eğitimde fırsat eşitliği gerçekten tesis edilmeli. Yoksa dört yıl boyunca gece gündüz çalışan bir öğrenciyle, bilgisayar başında bir dosya düzenleyerek diploma alan kişi arasında sadece belge farkı kalır.

Eğitim, bir toplumun ilerlemesindeki en önemli araçlardan biridir ve fırsat eşitliği ilkesi, her bireyin liyakat ve çabasına göre yükselmesini güvence altına alır. Ancak, sahte diploma skandalı bu ilkeyi temelden sarsıyor. Binlerce öğrenci, yıllarca gece gündüz çalışarak, fedakârlıklar yaparak bir diploma sahibi olabilmek için ter döküyor. Sahte diplomalarla sisteme giren ve kamu kurumlarında önemli pozisyonlara yerleşen kişiler ise, bu emeği hiçe sayarak liyakatsiz bir şekilde hak etmedikleri yerlere geliyorlar.

Bu durum, sadece adil olmayan bir rekabet ortamı yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda bu sahte diplomalı kişiler tarafından verilen hizmetlerin kalitesini de düşürüyor. Örneğin, bir inşaat mühendisi diploması alan ancak bu alanda yeterli bilgiye sahip olmayan bir kişinin yaptığı projelerin, bir hukuk diploması alan ancak kanunları yeterince bilmeyen bir kişinin verdiği hukuki tavsiyelerin yaratacağı riskler akıl almaz boyutlara ulaşabilir. Bu, toplumu tehlikeye atmakla kalmayıp, gençlerin sisteme olan güvenini de derinden sarsıyor.

Sahte diploma skandalı, devlet kurumlarımızın elektronik güvenlik sistemlerinin yeniden gözden geçirilmesi ve daha sıkı denetlenmesi gerektiğini açıkça gösteriyor. Yetkililer, sadece suçluları cezalandırmakla kalmayıp, sistemdeki boşlukları da acilen gidermelidir. Ayrıca, üniversitelerin diploma ve öğrenci belgelerini düzenleme süreçlerinin daha şeffaf ve denetlenebilir hale getirilmesi gerekiyor. Bu, gelecekte benzer olayların yaşanmasını engelleyecektir.

Mersin Üniversitesi gibi köklü kurumların adlarının bu tarz bir sahtekarlıkla anılması, sadece onların değil, tüm eğitim camiasının prestijini zedeliyor. Bu skandalın ardından yapılması gereken sadece adli değil, aynı zamanda vicdani bir muhasebedir. Sahte diplomalar gerçek hayatlara, gerçek hayatlar da geri döndürülemez adaletsizliklere dönüşür. Eğitim sistemini ayakta tutan şey notlar, belgeler, imzalar değil; eşitlik, liyakat ve emeğe duyulan saygıdır. Bu saygıyı yitirdiğimiz gün, sadece diplomalar değil, toplumsal güven de çöker.




 
  YAZARIN ARŞİVİ
 
 
 
  YORUMLAR
 
 
  YORUM YAZIN
 
Adınız Soyadınız :

Yorumunuz :

Güvenlik Kodu : Güvenlik Kodu
Kod :

 


 
  Akdeniz Gazetesi


 
  FLAŞ HABER
 

  BASIN İLAN KURUMU İLANLAR

 
  EN ÇOK OKUNANLAR
  • Bu Ay
  • Bu Hafta
  • Dün
  • Bugün


  SOSYAL MEDYA
 
 

 


  

 
 
ANASAYFA BİK İLANLAR İLETİŞİM KÜNYE GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
akdenizgazetesi.net © Copyright 2019-2025 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA