image

Okunma : 44  Tarih : 24.06.2025  E-Mail : dilara.aksoy0@hotmail.com

 
Dilara  Aksoy

İNSANOĞLUNUN HİÇ BİTMEYEN ADALET ARAYIŞI

Türkçede kullandığımız “adalet” kelimesinin etimolojik kökeni, Arapça “adl” sözcüğüdür. Bu kelime Arapçada “şahitliği muteber olan kimse” anlamına gelir. Aynı kökten türeyen başka anlamlar arasında “doğru”, “dürüst” ve “dengeli” gibi kavramlar da yer alır. Zamanla bu kelime, dilimize “adalet” olarak yerleşmiştir.

Genel olarak adalet; bir kimsenin davranışlarının ahlak kurallarına uygunluğu, hakların gerektiği gibi paylaştırılması, herkese hakkı olanın verilmesi ve her şeyin yerli yerinde olması anlamına gelir. İnsanlık tarihi boyunca, farklı dillerde ve farklı isimlerle anılsa da toplumlar daima adil bir yaşamın özlemini duymuştur.

Kronolojik tarihe baktığımızda, yazılı kaynaklarda bilinen en eski uygarlık Sümerlerdir. Sümer mitolojisinde bilgelik ve su tanrısı Enki, aynı zamanda yeryüzünün düzenini kuran ve yasaları koyan bir adalet tanrısı olarak tanımlanır. Sümerlerden Antik Yunan’a kadar geçen binlerce yılda toplumların adalet arayışı hiç durmamış, bu arayış çoğu zaman mitolojik figürlere yüklenen rollerle şekillenmiştir. Toplumlar adaleti, bir tanrı ya da tanrıçanın sağlayacağı ilahi bir denge olarak görmüş, adaletli bir yaşamı hayal etmiş ve beklemiştir.

Antik Yunan’da filozof Thrasymakhos, “Hak güçtür. Hak, en güçlü olana hizmet edendir.” diyerek güçlünün adaletinden söz ederken; Sokrates, bu görüşe karşı çıkar: “Adalet, herkesin kendi üzerine düşeni yapması ve kendi payına sahip olmasıdır.” sözleriyle adaletin gücünü vurgular. Bu tartışma, “Güçlünün adaleti mi, adaletin gücü mü?” sorusu üzerinden günümüze kadar ulaşmıştır. Adalet, birçok düşünür tarafından tanımlanmış ve hukukun nihai amacı olarak kabul edilmiştir. Ancak hukukçuların her zaman açıklamaya çalıştığı bu kavram, hâlâ üzerinde uzlaşılan bir tanıma kavuşamamıştır.

Aristoteles’e göre adalet, “bir ortadır, orta olanın özelliğidir.” Antik Yunan’dan günümüze kadar adalet, çoğu zaman adaletsizlikle tanımlanmaya çalışılmıştır. Nasıl ki karanlık, ışığın yokluğu olarak açıklanıyorsa; adalet de, çoğu zaman adaletsizliğin yokluğu olarak anlatılmıştır. Toplumlar her ne kadar adaletin tam olarak ne olduğuna dair ortak bir ölçü belirleyememiş olsa da adaletsizliği kolaylıkla tanımlayabilmiştir. Adaletsizlik karşısında insanların yüz ifadelerinde üzüntü, kırgınlık, kızgınlık ve isyan gibi duyguların belirdiği gözlemlenmiştir. Bu bağlamda yapılan araştırmalar, adaletin temelinde eşitlik ilkesinin yattığını göstermektedir.

Adaletli toplumlarda insanlara eşit uygulamalar yapılır; herkes aynı şekilde muamele görür. Ancak eşitliğin bozulduğu veya hiç olmadığı durumlarda, insanlarda oluşan adaletsizlik duygusu hem felsefecilerin hem de hukuk uygulayıcılarının alanına girer. Eşitlik, adaletin sağlanmasında yol gösterici bir rehberdir. Bunun için ise tutarlı ve tarafsız bir yaklaşım gereklidir.

Sümerlerin Enki’sinden Antik Yunan’ın adalet tanrıçası Themis’ine kadar uzanan bu arayış, insanoğlunun adalet arzusunun tarih boyunca hiç dinmediğini gösterir. Themis, bir elinde terazi, diğer elinde kılıç tutar; gözleri bağlıdır. Günümüzde hâlâ hemen her hukuk bürosunda, her hukuk kitabının kapağında onun küçük bir heykeline rastlamak mümkündür.

Dinine, diline, rengine bakılmaksızın her insanın adalet terazisinde eşit olduğu, eşitliğin bozulmadığı bir mahallede, şehirde, ülkede ve dünyada yaşamak dileğiyle…




 
  YAZARIN ARŞİVİ
 
 
 
  YORUMLAR
 
 
  YORUM YAZIN
 
Adınız Soyadınız :

Yorumunuz :

Güvenlik Kodu : Güvenlik Kodu
Kod :

 


 
  Akdeniz Gazetesi


 
  FLAŞ HABER
 

  BASIN İLAN KURUMU İLANLAR

 
  EN ÇOK OKUNANLAR
  • Bu Ay
  • Bu Hafta
  • Dün
  • Bugün


  SOSYAL MEDYA
 
 

 


  

 
 
ANASAYFA BİK İLANLAR İLETİŞİM KÜNYE GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
akdenizgazetesi.net © Copyright 2019-2025 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA