Yarın, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Yıllardır süregelen bir mücadelenin, kazanımların ve hala aşılması gereken engellerin sembolü olan bu özel gün, kadınların toplumdaki yerini ve önemini bir kez daha hatırlatıyor.
Tarih boyunca kadınlar, eşitlik, adalet ve özgürlük için mücadele etti. Çalışma hayatında, siyasette, eğitimde ve daha pek çok alanda varlıklarını kanıtladılar. Ancak ne yazık ki, hala cinsiyet eşitsizliği, ayrımcılık ve şiddet gibi sorunlarla karşı karşıyalar.
Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini İzleme Raporu 2023-2024 yayımlandı! Avrupa Birliği tarafından finanse edilen CEİDizler Projesi kapsamında hazırlanan rapor, son iki yıldaki gelişmeleri ele alarak toplumsal cinsiyet eşitliği alanındaki kritik değişimleri ortaya koyuyor.
Türkiye’de yaşanan en büyük felaketlerden biri olarak nitelendirilen ve 6 Şubat 2023’te gerçekleşen depremler, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini daha da derinleştirdi: Kadınların üzerlerindeki bakım yükümlülüklerini yerine getirmeleri yoksunluk ortamında daha da zorlaştı. Koruma mekanizmalarının yok olması nedeniyle kadınların şiddete maruz kalma olasılıkları arttı. Toplu barınma alanlarının yetersizlikleri güvenlik sorunları yarattı. Hamile, yaşlı ve/veya yalnız yaşayan kadınların sağlık hizmetlerine erişimi güçleşti. Kız çocuklarının okul devamlılıkları önemli ölçüde azaldı. Çocuk yaşta evlendirilmeleri riski oluştu. Bölgede zaten düşük olan kadın istihdam oranları ekonomik kayıplara da bağlı olarak ülke geneline göre yüzde 10 puan daha düşüş gösterdi. Kadın işsizlik oranı yükseldi.
Kadına yönelik şiddet Türkiye'nin temel toplumsal sorunlarından biri olmaya devam ediyor. Şiddetle mücadelede altın standart olarak kabul edilen İstanbul Sözleşmesi'nin bir parçası olmaktan çıkalı dört yıl oldu. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre, 2024 yılında erkekler tarafından en az 394 kadın öldürüldü, 259 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu. Şiddeti önlemeye yönelik adımlar aile odaklı politikalar çerçevesinde ele alındığından, korunma mekanizmalarında yeterince ilerleme sağlanamadı. 2020 yılında ülke genelinde 145 olan kadın sığınmaevi sayısı, 2023 yılında yalnızca 149’a yükseldi; 81 olan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi (ŞÖNİM) sayısı ise ancak 84 olabildi. Ayrıca, çocukların cinsel istismarı, çocuk cinayetleri ve yeni ortaya çıkan -dijital şiddet, siyasette kadınlara ve diğer marjinal gruplara yönelik nefret söylemi ve şiddet gibi- şiddet türleri önemli sorunlar olmaya devam ediyor. Bu konudaki endişeler, şiddetle mücadeleyi amaçlayan eylem planlarının varlığına rağmen sürüyor.
Dünya Ekonomik Forumu, Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporuna (2024) göre Türkiye, 146 ülke arasında 127. sırada olmakla birlikte eğitimde biraz daha önde ve 90. sırada. Ancak Eğitim Reformu Girişimi (ERG) 2023 raporunda zorunlu eğitim çağındaki yaklaşık 221 bin 739 kız çocuğun eğitim dışında olduğuna işaret ediyor. Kadınların yükseköğretime katılımı erkeklerden daha yüksek olmasına rağmen akademik disiplinlerde cinsiyetçi ayrım belirgin. Kadınlar en az mühendislik (%21,3) ve bilişim teknolojileri (%24,5) bölümlerinde yer alıyor. Bu durum, kadınların geleceği belirleyeceği düşünülen mesleklerde yer alma olasılığını azaltıyor.
Kadın İstihdamı Hâlâ Kritik Seviyede
Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 35,8 ile erkeklerin yarısı kadar. Geniş tanımlı işsizlik oranı kadınlar için yüzde 30,6, erkekler için yüzde 18,3. Ev ve bakım işleri, kadınların işgücüne katılmaları önündeki en büyük engel. Kadınların yüzde 42,9’u ev ve bakım işleri nedeniyle işgücü dışındayken, bu nedenle işgücü dışında kalan erkek yok. Ne eğitimde ne istihdamda olan genç nüfusun yüksekliği, ciddi bir toplumsal sorun olmaya devam ediyor. 15-24 yaş grubundaki kadınların %29,8’i, erkeklerin ise %15,6’sı ne eğitimde ne de istihdamda yer alıyor. Gençleri ve kadınları işgücüne katmak; sosyal güvenlik kapsamında, insana yaraşır işlerde çalışmalarını sağlamak, 2050’den sonra azalmaya başlaması beklenen nüfus için kaygılanmaktan çok daha büyük aciliyet taşıyor.
Türkiye’de gelir esaslı yoksulluk oranı yüzde 21,7 seviyesinde. Türkiye genelinde her 100 kişiden yaklaşık 12’si sürekli yoksulluk içinde yaşıyor. Her 100 kişiden 26’sı maddi yoksunlukla karşı karşıya kalıyor. Kadın ve erkek nüfus ayrıştırıldığında, kadınların yoksulluk oranlarının erkeklere kıyasla daha yüksek olduğu görülüyor. Örneğin, tek yetişkinin bulunduğu yoksul hanelerin yüzde 80’inde bu yetişkin, kadın. Öte yandan sosyal korumaya ayrılan kaynakların GSYİH içindeki payı azalıyor. Emeklilere ve yaşlılara yapılan ödemeler 2020’de GSYİH’nin yüzde 5,98’ine denk gelirken 2024’te yüzde 4,43’e düştü.
Dünyadaki birçok ülke gibi Türkiye’de de doğurganlık hızındaki düşüş sürüyor. 2021’de 1,71 olan doğurganlık oranı, 2022’de 1,63’e, 2023’te 1,51’e geriledi. Hükümet doğurganlığı artırmak için evliliklerin desteklenmesini, aile kurumunun güçlendirilmesini ve boşanmaların önlenmesini hedefleyen politikalar öngörerek bu politikaların uygulanması amacıyla Aile Enstitüsü ve Nüfus Politikaları Kurulu’nu kurdu, 2025 yılını ‘Aile Yılı’ ilan etti. Doğurganlığı artırmaya yönelik politikalar sadece çocuk sayısına odaklanmamalı; bakım hizmetlerinin yaygınlaştırılması, kadınların bakım yüklerinin hafifletilmesi ve erkeklerin yaşamın her alanında kadınlar ile sorumluluk paylaşmaya teşvik edilmesi, kadınların ekonomik bağımsızlığının desteklenmesi gibi çok yönlü yaklaşımları içermeli. Kadınların gebeliği önleyici tıbbi yöntemler ve kürtaj öncelikli olmak üzere cinsel sağlık ve üreme sağlığına ilişkin hizmetlere erişimine engel olmamalı.
Dünya genelinde kadınların haklarının korunması için yapılan hukuki düzenlemeler, belirli bir noktaya gelmiş olsa da, bu konuda hala atılması gereken pek çok adım bulunmaktadır. Birçok ülke, kadınların oy kullanma hakkı, eğitim hakları ve iş gücüne katılım gibi temel hakları yasalarla güvence altına almış olsa da, uygulama noktasında eksiklikler yaşanmaktadır.
Kadına yönelik şiddet, dünya çapında büyük bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Türkiye, 2011’de imzaladığı İstanbul Sözleşmesi ile kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli bir adım atmıştı. Ancak bu sözleşmenin uygulanmasındaki eksiklikler, kadınların karşılaştığı şiddetin önüne geçilmesi konusunda büyük bir engel teşkil etmektedir. Hukuki düzenlemelerin yanı sıra, kadınların toplumsal hayatta daha fazla yer alabilmesi için eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları hayati önem taşımaktadır.
Kadınların sadece haklarını savunmakla kalmayıp, toplumsal, ekonomik ve siyasal hayatta daha güçlü bir yer edinmeleri gerektiği gerçeği, her geçen gün daha fazla kabul görmektedir. Kadınların güçlendirilmesi, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sona erdirilmesi için önemli bir adımdır. Kadınların iş gücüne katılımı, karar alma süreçlerinde yer alması, eğitimde fırsat eşitliği sağlanması ve şiddetle mücadelede daha etkin bir sistemin kurulması, bu sürecin temel taşlarını oluşturur.
Kadın hakları, yalnızca kadınların değil, toplumun tamamının kazanacağı bir haklar bütünüdür. Kadınların potansiyelinin ortaya çıkması, yalnızca kadınlar için değil, toplumların ekonomik ve kültürel kalkınması için de büyük bir fırsattır. Kadınların eğitilmesi, güçlendirilmesi ve liderlik rollerinde daha fazla yer alması, toplumları daha adil, daha güçlü ve daha sürdürülebilir kılacaktır.
8 Mart, sadece bir kutlama günü olmanın ötesindedir. Bu özel gün, kadınların sosyal, ekonomik ve politik eşitlik mücadelesine dair derin bir farkındalık yaratmalı, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve kadın hakları ihlallerinin görünür olmasını sağlamalıdır. Hep birlikte kadınların haklarına saygı gösterdiğimiz, şiddet ve ayrımcılıkla mücadele ettiğimiz bir dünya kurma yolunda attığımız adımlar, toplumsal ilerlemenin temeli olacaktır. Kadınların sesi, her gün 8 Mart’tır. Bugün, kadınların haklarını savunmak ve eşitlik için mücadele etmek, sadece kadınların sorumluluğu değil, tüm toplumun sorumluluğudur.
Sonuç olarak, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kadınların toplumsal yaşamda daha eşit ve özgür bir şekilde var olabilmesi için atılan her adımın, kazanılan her hakkın ve verilen her mücadelenin simgesidir. Bu özel gün, yalnızca kadınları kutlamak değil, aynı zamanda dünyadaki tüm kadınların haklarını savunmak için bir fırsat yaratmaktadır. Kadınların hakları, sadece bir gün değil, her gün savunulmalıdır. Kadınlar için eşitlik ve adalet sağlandığında, sadece kadınlar değil, tüm insanlık daha özgür, daha adil ve daha güçlü bir dünyada yaşama şansı bulacaktır. 8 Mart, bu hedeflere ulaşmak için hepimize bir hatırlatma ve aynı zamanda bir çağrıdır: Eşit bir dünya için birlikte adım atalım.