Necdet TAŞ
Yerli savunma teknolojilerinde bir adım öne çıkan Mersin merkezli TARSAV, kısa sürede geliştirdiği drone savunma sistemiyle sektörde ses getirmeye hazırlanıyor. Emre Celal Gül tarafından kurulan firma, sadece bir ürün değil, aynı zamanda stratejik bir güvenlik yaklaşımı sunuyor. Firma, 150 metre menzil içinde yer alan insansız hava araçlarını (İHA) otonom şekilde tespit edip etkisiz hale getiren yeni nesil bir sistem geliştirdi. Bu sistem, hem elektronik harp ortamlarında hem de zorlu hava koşullarında kesintisiz görev yapma kabiliyetiyle öne çıkıyor. Özellikle kapalı devre saldırılara karşı dayanıklılık özelliğiyle öne çıkan bu prototip, etkinlikte güvenlik ve teknoloji çevrelerinin ilgisini çekecek gibi görünüyor. Gül’ün öncülüğünde TARSAV, önümüzdeki dönemde yenilikçi güvenlik çözümleri, yapay zeka destekli sistemler ve drone teknolojilerine karşı savunma ürünleri üzerine yoğunlaşacak. Mersin’deki bu atılım, bölgesel kalkınmaya katkı sağlarken, Türkiye’nin savunma sanayi ihracatına da yeni bir soluk getirecek. Geliştirilen sistem, IDEF 2025 Savunma Sanayi Fuarı’nda da görücüye ÇIKMASI BEKLENİYOR.
“DRONLAR ARTIK SAVAŞLARIN KİLİT OYUNCUSU OLDU”
Konuya ilişkin gazetemize özel açıklamalarda bulunan firma kurucusu Emre Celal Gül, “Dronlar artık sadece bir araç değil, savaşın seyrini değiştiren stratejik aktörler. Son dönemdeki çatışmalar, özellikle Ukrayna-Rusya Savaşı, dron teknolojisinin askeri stratejilerde devrimsel bir evrim geçirdiğini gözler önüne serdi. Dronlar artık sadece keşif ya da gözetleme araçları değil; FPV sistemleri, kamikaze İHA'lar, sürü dron taktikleri ve yapay zekâ destekli otonom sistemlerle doğrudan taarruzun, elektronik harbin ve psikolojik caydırıcılığın kilit oyuncuları haline geldi. Özellikle fiber optik kablolu dronlar gibi yeni nesil çözümler, elektronik harp sistemlerine karşı sinyal karıştırmadan etkilenmeyen, düşük gecikmeli ve yüksek güvenlikli iletişim imkânı sunarak muharebe sahasında fark yaratıyor. Türk savunma sanayi firmaları da bu alanda güçlü adımlar atıyor; özel kuvvetlerin sahada aktif olarak kullandığı bu teknolojiler sayesinde düşük maliyetli dronlar, milyon dolarlık zırhlı sistemleri etkisiz hale getirebiliyor. Tarsav olarak bu stratejik dönüşümü sadece takip etmeyi değil, yerli ve özgün çözümlerle yön vermeyi hedefliyoruz; dron teknolojisinde kültürel temeli olan, teknik olarak güçlü ve sahaya değer katacak bir vizyonla ilerliyoruz” ifadelerini kullandı.
“İLK HEDEF 150 METRE MENZİL”
Geliştirdikleri sistemle dron saldırılarındaki büyük bir güvenlik ve sistem boşluğunu doldurmayı hedeflediklerinin altını çizen Gül, “Geliştirdiğimiz yeni nesil drone karşıtı savunma sistemi, güncel tehdit ortamına karşı kapalı mimarisiyle siber saldırılara ve sinyal karıştırmaya karşı tam bağışıklık sunarken, fiziksel tahriplere karşı da yüksek dayanıklılıkla öne çıkıyor. Özellikle fiber optik kablolu dronlara karşı etkili olacak şekilde tasarlanan sistemimiz, aynı anda birden fazla dronun koordineli saldırılarına karşı gelişmiş tepki kabiliyetiyle klasik radar tabanlı çözümlerin ötesine geçiyor. Hem otonom hem manuel kontrol modlarıyla insan hatasını sıfıra indirmeyi hedefleyen bu yapı, ses ve görüntü işleme teknolojileri sayesinde her türlü hava koşulunda ve zorlu ortamda kesintisiz çalışabiliyor. İlk etapta 150 metre menzil hedeflenirken, düşük mühimmat ve üretim maliyetiyle sahada sürdürülebilir, erişilebilir ve etkili bir çözüm sunuyor. Bu sistem, muharebe sahasında gerçek zamanlı analiz ve müdahale imkânı sağlayan; yerli ve özgün yaklaşımıyla savunma teknolojilerinde yeni bir dönemin habercisi niteliğindedir. Drone teknolojisinin hızla gelişmesi, savunma sistemleri açısından daha sofistike ve zorlu tehditlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Özellikle sürü zekâsıyla çalışan ve yapay zekâ ile donatılmış otonom dronlar, klasik radar sistemlerini yanıltabilecek hareket kabiliyetine ve bağımsız karar alma yeteneğine sahip. Görsel navigasyon teknolojileri, GNSS bağımlılığını ortadan kaldırarak bu sistemlerin elektronik harp ortamlarında bile görev icra etmesini sağlıyor. Ayrıca fiber optik kablolu dronlar, sinyal karıştırma ve siber saldırılara karşı tamamen bağışık oldukları için mevcut RF tabanlı savunma sistemlerinin etkisiz kalmasına neden olabiliyor. Bu tehditlere karşı geliştirilen yeni nesil drone savunma sistemimiz, kapalı mimarisi sayesinde dış müdahalelere kapalı, fiziki tahriplere dayanıklı ve 150 metre menzilde etkili olacak şekilde tasarlandı. Otonom ve manuel kontrol modlarını bir arada sunarak insan hatasını minimize eden sistem; ses ve görüntü işleme teknolojileriyle düşük görünürlükte, zorlu hava ve ortam koşullarında bile kesintisiz çalışabiliyor. Aynı anda birden fazla dronun koordineli saldırılarına karşı anlık analiz ve müdahale imkânı sunarken, düşük mühimmat ve üretim maliyeti sayesinde sahada sürdürülebilir ve erişilebilir bir çözüm ortaya koyuyor. Bu sistem, savunma teknolojilerinde özgün yaklaşımı ve geleceğe dönük vizyonuyla yalnızca bir ürün değil; muharebe sahasına değer katan stratejik bir paradigma sunuyor” şeklinde konuştu.
“SİSTEM ELEKTRONİK HARP ORTAMLARINDA OPERASYONEL AVANTAJ SUNACAK”
Geliştirdikleri prototipin, 150 metre menzildeki insansız hava araçlarını otonom olarak tespit edip etkisiz hale getirme kabiliyetiyle, mevcut sistemlerden birkaç kritik noktada ayrıştığının altını çizen Gül, “Öncelikle kapalı mimarisi sayesinde sinyal karıştırma ve siber saldırılara karşı tam bağışıklık sunarken, fiber optik kablolu dronlar gibi elektronik harp karşıtı tehditlere özel olarak geliştirilmiş tepki algoritmalarıyla çalışıyor. Bu, RF tabanlı sistemlerin zayıf kaldığı alanlarda bile yüksek hassasiyetle müdahale imkânı sağlıyor. Otonom yetenekleri sayesinde sistem, insan hatasını minimize ederek ses ve görüntü işleme teknolojileriyle düşük görünürlükte, zorlu hava koşullarında ve karmaşık ortam yapılarında kesintisiz görev icra edebiliyor. Aynı anda birden fazla dronun koordineli saldırılarına karşı gerçek zamanlı analiz ve çoklu hedef takibiyle eş zamanlı müdahale kapasitesi sunarken, düşük mühimmat ve üretim maliyetiyle sahada sürdürülebilir ve erişilebilir bir çözüm ortaya koyuyor. Bu özellikler, sistemimizi sadece teknik olarak değil, operasyonel esneklik ve stratejik etkinlik açısından da benzerlerinden ayrıştırıyor. Geliştirme aşamasında olan sistemimizin kapalı devre mimarisi, ilerleyen süreçte siber tehditlere karşı üst düzey koruma sağlayacak şekilde tasarlanıyor. Sistem, dış ağlara bağlı olmadan çalışacak; veri iletimi, kontrol ve analiz süreçleri tamamen izole bir altyapı üzerinden yürütülecek. Bu izolasyon, sinyal karıştırma, uzaktan erişim ve veri sızdırma gibi saldırı türlerine karşı tam bağışıklık sağlayacak. Donanımsal şifreleme modülleri, fiziksel erişim kontrolleri, çok katmanlı kimlik doğrulama ve veri bütünlüğü kontrol sistemleri entegrasyon planları arasında yer alıyor. Tüm sistem bileşenleri, güvenlik sertifikalı mikrodenetleyicilerle desteklenecek ve dış müdahale durumlarında anlık kilitleme mekanizmalarıyla güvenlik sağlanacak. Elektronik harp ortamlarında göstereceği performans da kritik bir geliştirme odağı olacak. Özellikle fiber optik kablolu dronlar gibi sinyal karıştırmaya karşı dirençli tehditler için özel simülasyonlar gerçekleştirilecek; elektromanyetik baskı ve yönlü jammer gibi senaryolarda sistemin hem otonom hem manuel modda kararlı ve kesintisiz çalışması hedefleniyor. Bu altyapının tamamlanmasıyla birlikte, sistem elektronik harp ortamlarında klasik RF çözümlerinin ötesinde bir güvenlik ve operasyonel avantaj sunacak” diye konuştu.
“BU SİSTEM, TÜRK SAVUNMA SANAYİSİNİN TEKNİK KABİLİYETLERİNİ SAHAYA YANSITIYOR”
Üretim kapasitesi ve uluslararası pazardaki hedefleri hakkında da bilgiler veren Gül, “Geliştirme süreci devam eden sistemimiz, Türk savunma sanayisinin yerli ve milli bir ürünü olarak tasarlanmakta olup, devletimizin ihtiyaç ve yönlendirmeleri doğrultusunda şekillenmektedir. Kapalı devre mimarisi sayesinde dış ağlara tamamen kapalı çalışacak olan bu sistem, siber tehditlere karşı üst düzey koruma sağlayacak şekilde yapılandırılmaktadır. Veri iletimi, kontrol ve analiz süreçleri izole altyapı üzerinden yürütülecek; sinyal karıştırma, uzaktan erişim ve veri sızdırma gibi saldırılara karşı tam bağışıklık hedeflenmektedir. Donanımsal şifreleme, fiziksel erişim kontrolleri, çok katmanlı kimlik doğrulama ve veri bütünlüğü protokolleri sistemin güvenlik altyapısına entegre edilecektir. Elektronik harp ortamlarında gösterilecek performans da kritik bir odak noktasıdır. Özellikle fiber optik kablolu dronlar gibi sinyal karıştırmaya karşı dirençli tehditlere karşı özel simülasyonlar planlanmakta; elektromanyetik baskı ve yönlü jammer senaryolarında sistemin hem otonom hem manuel modda kararlı ve kesintisiz çalışması amaçlanmaktadır. Bu sistem, Türk savunma sanayisinin teknik kabiliyetlerini sahaya yansıtan, devletimizin emrinde görev yapacak stratejik bir çözüm olarak konumlandırılmaktadır. İleriye dönük planlarımız, sistemimizin hem teknik kabiliyetlerini hem de kullanım esnekliğini artırmaya odaklanmış durumda. Başlangıçta 150 metre menzille geliştirilen prototipimizin, gelecekte daha geniş menzil seçenekleriyle sahadaki görev kapsamını artırması hedefleniyor. Bu doğrultuda, sabit tesislerin yanı sıra zırhlı araçlar ve mobil güvenlik birimleri gibi hareketli platformlara kolayca entegre olabilecek modüler bir altyapı tasarlanıyor. İmha teknolojileri açısından da sistemin kabiliyetleri çeşitlendirilecek. Yüksek hassasiyetli kinetik müdahale mekanizmalarının yanında, elektromanyetik dalgalar veya yönlendirilmiş enerji yöntemleri gibi yenilikçi çözümler üzerine Ar-Ge çalışmalarımız sürüyor. Özellikle sürü drone tehditlerine karşı otonom hareket eden akıllı yanıt modülleriyle, çoklu hedef senaryolarında sistemin etkisi artırılacak. Aynı zamanda sistemin yapay zekâ ile desteklenen tepki algoritmaları sayesinde tehditlerin türünü tanıyabilen, duruma göre uygun yöntemle müdahale edebilen bir yapıya kavuşturulması amaçlanıyor. Tüm bu yenilikler, sadece teknik üstünlük değil, Türk savunma sanayisinin vizyonunu taşıyan ve devletimizin stratejik ihtiyaçlarına hizmet eden özgün bir sistem ortaya çıkarmayı hedefliyor” dedi.
“SAVUNMADA YERLİLİK ORANI YÜZDE 83”
Türkiye’de özellikle son yıllarda savunma sanayinde ciddi bir yerli üretim atılımı olduğuna dikkat çeken Gül, “Türkiye savunma sanayisinde son yıllarda yaşanan yerli üretim hamlesi, sadece teknik bir ilerleme değil; aynı zamanda stratejik bağımsızlık ve ulusal güvenlik açısından tarihi bir dönüşüm sürecidir. Yerlilik oranının yüzde 83 seviyelerine ulaşması, artık kritik sistemlerde dışa bağımlılığın büyük ölçüde azaldığını gösteriyor. Bu gelişmeler, insansız hava araçlarından savaş uçaklarına, elektronik harp sistemlerinden deniz platformlarına kadar geniş bir yelpazede kendini gösteriyor. Bu süreci içeriden biri olarak değerlendirdiğimde, en dikkat çekici nokta; üretim kabiliyetinin sadece büyük firmalarla sınırlı kalmayıp, KOBİ’ler ve Ar-Ge merkezleriyle birlikte yaygın bir ekosisteme dönüşmüş olmasıdır. Bu, hem teknolojik çeşitliliği artırıyor hem de sürdürülebilirliği sağlıyor. Özellikle son dönemde geliştirilen milli deniz topu, yönlendirilmiş enerji sistemleri ve Çelik Kubbe gibi projeler, bu ekosistemin ne kadar olgunlaştığını gösteriyor. TARSAV olarak biz de bu dönüşümün bir parçası olmayı, sadece bir firma olarak değil; devletimizin stratejik vizyonuna hizmet eden bir çözüm ortağı olarak görüyoruz. Yerli üretimin artması, sadece ihracat potansiyelini değil; aynı zamanda kriz anlarında kendi kendine yetebilme kabiliyetini de güçlendiriyor. Bu süreci büyük bir heyecan ve sorumlulukla takip ediyor, katkı sunmak için tüm gücümüzle çalışıyoruz.
“MERSİN, SAVUNMA SANAYİSİNDE ÖNEMLİ BİR PAYA SAHİP”
Mersin, coğrafi konumu, limanları ve gelişen sanayi altyapısıyla savunma sanayii için önemli bir potansiyele sahip olduğunu vurgulayan Gül, “Mersin, stratejik konumu ve lojistik altyapısıyla savunma sanayii açısından Türkiye’nin yükselen bölgelerinden biri haline geliyor. Özellikle liman bağlantıları, organize sanayi bölgeleri ve genişleyen üretim kapasitesi sayesinde hem iç pazara hem de ihracata yönelik güçlü bir merkez olma yolunda ilerliyor. Bugün itibarıyla Mersin’de savunma sanayine doğrudan katkı sunan 30’dan fazla firma faaliyet gösteriyor. Bu firmalar; insansız hava ve deniz araçları, zırhlı araç parçaları, mühimmat depoları, radar yazılımları, siber güvenlik çözümleri ve özel bağlantı elemanları gibi çok çeşitli alanlarda üretim yapıyor. Bu çeşitlilik, Mersin’in sadece bir üretim noktası değil, aynı zamanda bir teknoloji ve inovasyon merkezi olma potansiyelini gösteriyor. Yerel üniversite-sanayi iş birlikleri ise son yıllarda ciddi bir ivme kazandı. Mersin Üniversitesi’nin teknoloji transfer ofisi, Ar-Ge destek programları ve sanayicilere yönelik danışmanlık hizmetleriyle bu süreci aktif biçimde destekliyor. Ayrıca Mersin Tarsus Organize Sanayi Bölgesi (MTOSB) ile üniversiteler arasında yapılan protokoller sayesinde mühendislik öğrencileri sahaya daha yakın hale geliyor. Ancak bu iş birliklerinin daha da derinleşmesi, özellikle savunma sanayii gibi yüksek teknoloji gerektiren alanlarda kritik önem taşıyor. Önümüzdeki 5-10 yıl içinde savunma sanayiinde öne çıkması beklenen alanlar arasında Yapay zekâ destekli otonom sistemler (kara, hava ve deniz araçları), elektronik harp ve siber güvenlik çözümleri, yönlendirilmiş enerji silahları (lazer, elektromanyetik sistemler), uzay tabanlı savunma teknolojileri (uydu sistemleri, haberleşme altyapısı) ve Modüler ve mobil savunma platformları (sınır güvenliği, afet müdahale sistemleri) gibi alanlarda Mersin’in sahip olduğu üretim altyapısı, liman erişimi ve üniversite potansiyeliyle önemli bir rol üstlenebileceğine inanıyorum. Özellikle yerli üretim ve düşük maliyetli çözümler sunabilen firmaların, hem ulusal hem uluslararası pazarda rekabet gücünü artırması mümkün” şeklinde konuştu.
“SAVUNMA SANAYİİ UZUN SOLUKLU BİR ALAN”
Genç bir savunma teknolojisi girişimcisi olarak, bu alanda kariyer yapmak isteyen genç mühendislere ve girişimcilere tavsiyelerde bulunan Gül, “Savunma teknolojileri alanında kariyer hedefleyen gençlere en önemli tavsiyem, bu sektörü yalnızca teknik bir uğraş olarak değil, aynı zamanda ülke güvenliğine katkı sunan stratejik bir sorumluluk alanı olarak görmeleridir. Başarılı olmak için mühendislik bilgisi kadar, sahadaki ihtiyaçları anlayabilme, disiplinler arası düşünebilme ve uzun vadeli vizyon geliştirme becerisi de kritik öneme sahiptir. Bu noktada Teknofest, gençler için eşsiz bir fırsat sunuyor. Sadece bir teknoloji festivali değil; aynı zamanda fikirlerin ürüne dönüşmesini sağlayan, üretim desteği veren ve gençleri sektörle buluşturan bir platform. Savunma sanayii özelinde düzenlenen yarışmalar sayesinde gençler, hava savunma sistemlerinden sürü drone teknolojilerine kadar birçok alanda projeler geliştirerek hem teknik becerilerini hem de stratejik düşünme yeteneklerini ortaya koyabiliyor. Üstelik bu yarışmalar, staj ve iş fırsatlarıyla doğrudan sektöre geçişin kapılarını aralıyor. Gençlere tavsiyem; sahaya yakın durmaları, yerli üretim bilincini içselleştirmeleri, sürekli öğrenmeye açık olmaları ve sabırlı bir yolculuğa hazır olmalarıdır. Savunma sanayii uzun soluklu bir alandır; test süreçleri, güvenlik protokolleri ve bürokratik aşamalar zaman alabilir. Ancak bu süreçler, ürünün sahada güvenle görev yapabilmesi için vazgeçilmezdir. Son olarak şunu söylemek isterim: Bu alanda çalışmak, sadece bir kariyer değil; ülkenin geleceğine katkı sunma fırsatıdır. Teknofest gibi organizasyonlar, bu yolculuğun başlangıç noktası olabilir. Cesareti, vizyonu ve üretme tutkusu olan her genç, bu alanda yer bulabilir” dedi.