Tarih boyunca çeşitli toplumlarda kadın farklı statülerde yer almıştır.
Bazı anaerkil topluluklarda kutsallaştırılmış, bazı ataerkil topluluklarda ise ikinci derece statüde kendine ancak yer bulabilmiştir. Bazı kültürlerde ise kadının hemen hemen hiçbir hakka sahip olmadığı görülmüştür.
Ana soyun hakim olduğu anaerkil toplumlarda, insan hayatının kaynağı olması sebebiyle kadın ilahlaştırılmış, bereket tanrıçası veya ana tanrıça olarak görülmüş. Kybele, Artemis, Demeter, Astarte, Isis, Afrodit veya Venüs olarak ifade edilmiştir.
Mesela Efes Konsili’nde Hz. Meryem’in statüsü tartışılmış ve Tanrı doğuran kadın olarak kabul edilmiştir. Kucağında çocuk tasviri ile Meryem ana, Hititler’in Arinna güneş tanrıçası tasviri arasında bir fark yoktur. Ancak Anaerkil toplumlardan ataerkil toplumlara geçişle birlikte, kadınlar saygınlıklarını yitirmişlerdir.
42 medeniyete ev sahipliği yapmış Anadolu coğrafyasında da toplumsal cinsiyet eşitliği, istenen seviyeye ulaşmamıştır.
Günümüzde halen bu cinsiyet eşitsizliği bariz şekilde görülmektedir.
Türkiye’de kadın olmak, çoğu zaman iki ayrı dünya arasında sıkışmak demektir.
Bir yanda şehirlerde var olma mücadelesi veren kadınlar… Diğer yanda hala geleneklerin, ataerkil baskının ve şiddetin gölgesinde, yaşam mücadelesi veren kadınlar.
Ulu önder Atatürk, birçok Batı ülkesinden daha önce kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı tanımıştır. Buna rağmen günümüzde kadın hakları kağıt üzerinde yazılı olarak görülüyor ancak yaşam mücadelesine bakıldığında hakların çiğnendiği bir tablo ile karşılaşıyoruz.
Aile içi şiddet, hak ihlalleri, eşitsizlikler, kadın cinayetleri hala gündemden düşmüyor. Bir kadının sokakta gece vakti yürürken hissettiği tedirginlik, bu eşitsizliğin günlük hayattaki en somut örneği.
Ama tüm bunlara rağmen Türkiye’de kadınlar, büyük bir özgürlük mücadelesi sergiliyor. Akademiden siyasete, sanattan spora ve artık iş dünyasında da var olduklarını gösteriyorlar.
Ülkenin her köşesinde, her alanda daha görünür hale geliyorlar. Kadın hareketleri artık Türkiye’de toplumsal değişimin en dinamik unsurlarından biri olarak kendini gösteriyor.
Kadınlar artık ne tanrıça gibi kutsanmayı ne de ikinci statüde yer almayı istemiyor. Çünkü kadınlar artık dayanışmayı, birliği ve beraberliği sembolize ediyor.
Artık kadınlar biliyor ki verdikleri mücadele yalnızca kendileri için değil; gelecek nesillere, kız çocuklarına daha adil ve özgür bir ülke bırakmak.
Ve biliyoruz ki kadınlar, bunu başaracak güce sahipler.