Haziran ayı itibariyle tüm Türkiye’de olduğu gibi, kentimizde de eğitim öğretim faaliyetinde bulunan okullar yaz tatiline girdi.
Öncelikle öğretmen ve öğrencilerimize iyi tatiller diliyorum. Bu yaz tatilinin en güzel şekilde değerlendirilmesini, çocuklarımızın zihinlerini dinlendirmesini, bol bol kitap okumalarını, bulmaca çözmelerini öneriyorum.
xx
Tabi bir de bazı aileler dini bilgiler alması için çocuklarını yaz Kur’an kurslarına ve diğer bazı kurslara gönderiyorlar. Bu da ailelerin kendi tasarruflarında olan bir şey..
Yaz döneminde çeşitli kurslara yada ailesi ile yaylaya, denize gidemeyen öğrencilerden bazıları kentte kaldı.
Peki bu öğrenciler ne olacak, neler yapacak?
Yaz aylarını nasıl değerlendirecek?
Bence eskiden olduğu gibi bu sezonda okulların tatile girdiği bu dönemde ilkokul, ortaokul, yada lise başlangıcında olan öğrenciler meslek öğrenmeye yöneltilmeli…
İnsanların bileğindeki altın bilezik olarak nitelenen meslekleri yapan ustalar son yıllarda artık yetiştirmek için çırak bulamaz oldu. Tabi bunun çeşitli nedenleri var.
O nedenler bir yana; Meslek öğrenmek isteyen çocuklarımızdan, gençlerimizden bazıları, kentimizdeki çeşitli esnaflarımızın yanında çıraklığa başladı. En azından yaz dönemini çocuklar iyi değerlendirsin, boş durmasın, bir meslek öğrensin, hayatın ne demek olduğunu daha iyi idrak etsin.
xx
Önceki gün Kızılmurat mahallesindeki Çeşni lokantasında yemek yemeye gidiyoruz arkadaşım Nevzat Doğan’la..
Çeşni’nin aşçı başı ve ustası Murat (Süleyman) Doğruözoğlu ve ekibi Tarsus’a hizmet için ayakta…
Daha kapıdan girip selam verirken ikimizi iki güzel insan karşılıyor.
“Buyurun ağabeylerim, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz” diyorlar.
Oysa ikisini de tanımıyorum. Çünkü ikisi de Çeşni’ye yeni gelmiş..
Yemeklerimizi söyleyip gelen tabaklarımızdaki yemeklere kaşık sallıyoruz..
Murat ustanın hünerli elleriyle hazırladığı nefis yemeklerini yutarken , lokantaya yeni gelmiş iki yeni çırak yerlerinde duramıyor..
Çocuklar o kadar güzel servis yapıyor ki… Demek ki murat usta, işeyeni başlayan bu iki çocuğu iyi yönde yönlendirmiş.
Okullar tatile girdikten sonra yeni bir hayata başlamak, yeni bir işyerinde meslek öğrenmeye adım atmak onları hayli heyecanlandırmış.
Yemek tabakları önümüze geliyor, ekmeğimiz, suyumuz, çatal, bıçak ve kaşığımız hepsi temiz ve tamam..
Yemeklerimizin sonuna gelirken çocukların ikisi de geliyor, “afiyet olsun abim” diyor. Sonra “Abim bir eksiğiniz veya bir isteğiniz var mı” diye de sormadan edemiyorlar.
Ardından çocuklardan biri “Abim taze demlenmiş çayımız var. İkram edelim mi” diyor.
“Tabi olur” deyince hemen iki bardak çay hazırlayıp getiriyorlar masamıza..
Bu arada aynı yerde aşçılık belgesi almak için iki genç öğrencinin daha görev yaptığını hatırlatayım. Bu iki genç de okullar eğitime açıkken haftada bir gün okullarına gidiyorlar, diğer günler Çeşni’de aşçılık öğreniyorlar. Devlet bu gibi mesleklerde eleman yetiştirilmesini özendiriyor. Gençlerde böylece hem lise mezunu oluyor, hem de meslek öğrenip o mesleğin kalfalık ve ustalık, usta öğretici belgelerini alarak altın bilezik sahibi oluyorlar.
xx
Diyeceğim şudur..
Son yıllarda birçok meslek dalında çırak bulunamıyor. Yeni çıraklar, kalfalar yetişmiyor. Bunda çeşitli faktörler var tabi.. İlkokul ve ortaokulda işin çıraklığını yapmayan ise lise çağında çıraklığı kabul etmiyor..
Tabi birde okumaktan vazgeçip iş arayanlar içinde meslek öğrenmekten çok para derdinde olanlar var. Ustalar ise iş arayan gençler geldiğinde hiçbir vasfı olmamasına rağmen bu gibilerin “günde, yada haftada, (veyahutta) aylık kaç lira vereceksin” diye soruyorlar.
Bu gibi düşünenlerin meslekten çok paracı olması yüzündende artık eski çıraklığın, eski kalfalığın ve eski ustalığın tadı şimdilerde kalmadı.
Zaten günümüzde okullar tatilken bile yeterli çırak, kalfa bulamayan esnaflar, okulların açık olduğu dönemde daha da sıkışıyorlar.
Yani mevzu derin..
Çırak olmazsa kalfa ve usta nasıl yetişecek?