Bugün 1 Mayıs... Takvimler her yıl bu yaprağı gösterdiğinde, dünya genelinde milyonlarca emekçi, alın terinin, mücadelenin ve dayanışmanın sembolü olan bu anlamlı günü coşkuyla ve aynı zamanda buruk bir hüzünle karşılıyor. Coşku, çünkü bu gün, yüzyıllardır süregelen işçi sınıfının hak arayışının, kazanımlarının ve umutlarının bir ifadesi. Hüzün ise, ne yazık ki, 21. yüzyılın ortalarına geldiğimiz bu çağda dahi, işçi emeğinin sömürüsünün, adaletsiz çalışma koşullarının ve emekçilerin hak ihlallerinin hala dünyanın pek çok köşesinde varlığını sürdürmesinden kaynaklanıyor.
1 Mayıs, sıradan bir tatil günü olmanın çok ötesinde, derin tarihi kökleri olan bir direnişin ve dayanışmanın simgesidir. 1886 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nin Chicago kentinde, günlük çalışma saatlerinin 8 saate indirilmesi talebiyle başlayan grevler ve gösteriler, işçi sınıfının omuz omuza verdiği haklı mücadelesinin en çarpıcı örneklerinden biridir. O günlerde yükselen "sekiz saat iş, sekiz saat dinlenme, sekiz saat uyku" sloganı, sadece bir talep değil, aynı zamanda insanca yaşama arzusunun, emeğin değerinin ve işçinin onurunun haykırışıydı.
Ne yazık ki, bu haklı talep kanla bastırıldı. Haymarket Meydanı'nda yaşanan trajik olaylar, işçi sınıfının mücadelesinin ne denli zorlu ve bedelinin ne kadar ağır olabileceğini acı bir şekilde gözler önüne serdi. Ancak, o gün yakılan ateş, işçi sınıfının bilincinde ve dayanışmasında daha da büyüdü. 1889 yılında Paris'te toplanan İkinci Enternasyonal, Chicago olaylarının anısına 1 Mayıs'ı "Uluslararası İşçi Günü" olarak ilan ederek, bu anlamlı günü tüm dünyada emekçilerin ortak mücadele ve dayanışma günü haline getirdi.
Aradan geçen yüzyıllar boyunca, 1 Mayıs'lar işçi sınıfının taleplerini yükselttiği, kazanımlarını kutladığı ve geleceğe dair umutlarını tazelediği önemli platformlar olmaya devam etti. Sosyal güvenlik hakları, sendikalaşma özgürlüğü, adil ücret, sağlıklı ve güvenli çalışma koşulları gibi pek çok kazanım, işte bu kararlı mücadelelerin bir sonucu olarak elde edildi.
Ancak, günümüzde küreselleşmenin, neoliberal politikaların ve teknolojik dönüşümün hızla yaşandığı bir dünyada, işçi sınıfı yeni ve karmaşık sorunlarla karşı karşıya kalmaya devam ediyor. Kayıt dışı çalışma, güvencesiz istihdam biçimleri, artan işsizlik, eşitsiz ücretlendirme, sendikal hakların kısıtlanması ve iş yerlerinde psikolojik taciz gibi sorunlar, milyonlarca emekçinin yaşamını olumsuz etkiliyor. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde ve serbest piyasa ekonomisinin katı kurallarının hakim olduğu sektörlerde, işçi emeği hala acımasız bir sömürü aracı olarak kullanılabiliyor.
Çocuk işçiliği, ucuz iş gücü arayışıyla artan taşeronlaşma, platform ekonomisinin getirdiği yeni güvencesizlik biçimleri, kadınların iş hayatında karşılaştığı ayrımcılık ve eşitsizlikler, engelli bireylerin istihdamında yaşanan zorluklar, mülteci ve göçmen işçilerin kırılgan durumları, sömürünün farklı yüzlerini oluşturuyor. Uzun ve yorucu çalışma saatlerine rağmen düşük ücretlerle geçinmeye çalışan, temel haklarından mahrum bırakılan, iş güvenliği önlemlerinin yetersizliği nedeniyle hayatlarını kaybeden ya da sakat kalan sayısız emekçi, bu sömürü çarkının görünmeyen kahramanları ve mağdurları olmaya devam ediyor.
1 Mayıs, işte tam da bu nedenle, sadece geçmiş mücadeleleri anmakla kalmamalı, aynı zamanda günümüzdeki sömürü biçimlerine karşı da güçlü bir ses yükseltme günü olmalıdır. İşçi sınıfının dayanışması, örgütlü mücadelesi ve hak arayışı, adil ve insanca çalışma koşullarının sağlanması, emeğin değerinin korunması ve sömürünün son bulması için hayati önem taşımaktadır.
Bugün, Mersin'de, Türkiye'de ve dünyanın dört bir yanında meydanlara çıkan emekçiler, sadece kendi hakları için değil, aynı zamanda geleceğin daha adil ve eşitlikçi bir dünya inşa etme umuduyla da seslerini yükseltiyorlar. Onların bu haklı mücadelesine omuz vermek, sadece işçi sınıfının değil, tüm insanlığın ortak sorumluluğudur. Çünkü unutmamalıyız ki, emeğin sömürüsü, sadece emekçilerin değil, tüm toplumun refahını ve huzurunu tehdit eden bir sorundur.
Unutmayalım: Emek en yüce değerdir, ama ancak emeğin hakkı verildiğinde bu değer gerçek anlamını bulur. 1 Mayıs’ta hatırlanması gereken yalnızca tarih değil; hâlâ devam eden mücadeledir. Çünkü bu dünyayı güzelleştirenler, çarklar arasında ezilen ellerdir.
Ve her 1 Mayıs, o ellerin gökyüzüne uzandığı bir haykırıştır:
"Yaşasın işçinin onuru, yaşasın 1 Mayıs!