Avrupa Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti'nin finansal desteği Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) koordinatörlüğünde; Boğaziçi Üniversitesi, Mersin Büyükşehir Belediyesi ve Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü ortaklığında yürütülen "Bitkilerin Sesine Kulak Verin, İklim Değişikliğine Uyum Sağlayın" isimli proje kapsamında "Uluslararası Akdeniz İklim Değişikliği ve Tarım Konferansı" düzenlendi. Konferansta bir araya gelen ulusal ve uluslararası akademisyenler, uzmanlar, kamu ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri iklim krizinin Akdeniz Bölgesi'nde tarım ve çevre üzerindeki etkilerini kapsamlı şekilde değerlendirdi. Konferans, ‘İklim Değişikliği: Yeni Gerçeklik ve Hazırlık’ ile ‘İklimi Anlamak, Tarımı Korumak’ konu başlıklarıyla iki ayrı oturumda gerçekleşti. Toplantıya MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Sefa Çakır ile Yönetim Kurulu Üyesi Gökben Gökbulut, Mersin Ziraat Odası Başkanı Musa Yılmaz ile proje paydaşları ve üreticiler katıldı.
GÖKBULUT: “ÜRETİM ALIŞKANLIKLARINI, KOŞULLARA UYUMLU HALE GETİRMEK ZORUNLULUKTUR”
Küresel iklim değişikliğinin, sadece bir çevre meselesi olarak görülmemesi gerektiğini kaydeden Yönetim Kurulu Üyesi Gökben Gökbulut, aynı zamanda toplumsal sorunlara yol açabilecek ekonomik ve ciddi bir konu olduğuna dikkat çekti. Bu sebepten iklim değişikliğine uyum çalışmalarının, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası’nın odak konularının başında yer aldığını söyledi. Hazırlanan projenin birçok alt başlığı bulunduğuna da işaret eden Gökbulut, bunların başında bölgenin geleneksel ürün desenine alternatif olacak ve gelecekte beklenen iklim değişimlerine uyum sağlayacak olan yeni bir tarımsal ürün deseni oluşturulması, yeni üretim yöntemleriyle yeni yetiştiricilik metotlarının geldiğini aktardı. Araştırmaların küresel iklim değişiminin en çok Akdeniz Bölgesi’ni etkileyeceğini gösterdiğini ifade eden Gökbulut, iklim dengesizlikleri yanında su sorunu ve kuraklığın da önemli konular olarak ortaya çıktığını belirtti. Mersin’in bereketli toprakları, zengin bitki çeşidi ve üretim gücüyle Türkiye’nin tarım merkezi olmasına rağmen yaşanan gelişmeler ışığında önemli bir riskle karşı karşıya kaldığını vurguladığı konuşmasını Gökbulut şöyle tamamladı: “Geleneksel üretim alışkanlıklarını, değişen doğa koşullarıyla uyumlu hale getirmek artık bir tercih değil, zorunluluktur. Bu anlamda; sürdürülebilir bir gelecek amacıyla tasarlanan bu projeye destek veren tüm paydaşlarımıza teşekkür ediyor, MTSO olarak projenin tüm paydaşlarıyla ve ilgili tüm kent dinamikleriyle, sorumluluk duygusuyla çalışmaya devam edeceğimizi ifade ediyoruz.”
ÇİFTÇİYE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ANLATILDI
Projenin detaylarını paylaşan MTSO Genel Sekreter Yardımcısı Fevzi Filik, köy köy gezilerek iklim değişikliğinin tarıma etkilerinin anlatıldığını, sahada verilen eğitimlerde çiftçilerin zaman zaman duygusal tepkiler gösterdiğini, zaman zaman ise çözüm arayışına girdiğini kaydedip, “Çiftçiler artık sadece bilgi değil, ilgi de istiyor. İklim değişikliğiyle mücadele değil, adaptasyon konuşulmalı. Avrupa Birliği de bu kavramı benimsiyor. Bizim çiftçimiz de bunu artık hissediyor” diye konuştu. Boğaziçi Üniversitesi'nin, geçmiş 50 yılın ve gelecek 50 yılın iklim verilerini analiz ederek bir simülasyon oluşturduğunu kaydeden Filik, bu çalışma kapsamında limon, zeytin, avokado ve muz gibi yüksek katma değerli bitkilerin gelecekte hangi bölgelerde daha verimli yetiştirilebileceğinin belirlendiğini aktardı. Üçlü saç modeliyle; üniversite, kamu ve özel sektör temsilcilerinin, çiftçilerle birlikte eylem planları oluşturduğunu da sözlerine ekleyen Filik, “Çiftçimiz artık şunu soruyor, ‘Ben neyi doğru yaptım, neyi yanlış yaptım?’ Bu soru, farkındalığın başladığını gösteriyor” dedi. Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz, açılış konuşmasında, iklim değişikliğinin bilimsel olarak tartışmaya kapalı bir gerçek olduğunu vurgulayıp, “Artık bu süreci durdurmanın imkânı yok. 30 yıl önce adım atılsaydı belki bir şeyler değişebilirdi. Ama şimdi yapmamız gereken şey, uyum sağlamak ve kendimizi, çocuklarımızı, işimizi, tarımımızı ve ülkemizi korumak” diye konuştu.
“ÜRÜN GİTMEDEN ÖNCE ÖNLEM ALMALIYIZ”
Levent Kurnaz paylaştığı verilerle, Türkiye’de 2023 yılında yaşanan aşırı hava olaylarında ilk sırayı yüzde 38 ile şiddetli yağış ve seller aldığını, bunu yüzde 23 ile fırtınanın, yüzde 16 ile dolunun izlediğini söyledi. Kurnaz, Mersin özelinde ise yapılan iklim projeksiyonlarında, ortalama sıcaklığın 2026–2050 döneminde 1,4 derece, 2051–2075 döneminde ise 2,7 derece artacağının öngörüldüğüne işaret etti. Projede asıl amacın hasar oluştuktan sonra değil, ürün zarar görmeden önce önlem almak olduğunu vurgulayan Kurnaz, “Kinoa, muz, lavanta, nar gibi ürünler üzerinden çalıştık. Tarım artık babadan kalma yöntemlerle değil, bilimsel verilerle yönlendirilmeli. Bu mücadeleyi hep birlikte vermeliyiz” dedi. Moderatörlüğünü Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Levent Kurnaz’ın yaptığı ‘İklim Değişikliği: Yeni Gerçeklik ve Hazırlık’ adlı ilk oturumda, konuşmacılar eylem planları üzerinde durarak, çözüm önerilerini paylaştı.
TÜRKOĞLU; “İKLİM EYLEMİ YERELLEŞTİRİLMELİ”
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Kıdemli Program Koordinatörü Özcan Türkoğlu, iklim değişikliğinin en çok kırılgan grupları etkilediğini belirterek, geçim odaklı ve yerel düzeyde iklim eylem planlarının hayata geçirilmesi gerektiğini vurguladı. Tarımda verim kaybı, su sıkıntısı, hayvancılıkta ısı stresi ve artan afetler nedeniyle gıda güvenliğinin risk altında olduğunu söyleyen Türkoğlu, doğa temelli çözümler, güçlü iklim bilgi sistemleri ve kadın/genç çiftçilerin desteklenmesini önerdi. FAO’nun önerdiği uygulamalı çiftçi okullarının, iklim değişikliğine karşı kırsal geçim güvenliğini artırmak adına önemli platformlar olduğunu belirten Türkoğlu, projede emeği geçen tüm paydaşları kutlayarak, “Stratejik ortaklıklarla bu planları sahaya taşımak mümkün. Bu nedenle projede logosu bulunan herkesin katkısı kıymetli” dedi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan İklim Değişikliği Uzmanı Erdoğan Karaca, Türkiye’nin iklim değişikliğinden en hızlı etkilenen Akdeniz ülkeleri arasında yer aldığını söyledi. Son 10 yılda afet kaynaklı ekonomik ve çevresel kayıpların ciddi oranda arttığını belirten Karaca, bu verilerin ulusal ve uluslararası raporlarda açıkça görüldüğünü ifade etti.
MISTIKOĞLU; “SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK, UMUT VE ÇÖZÜM ÜZERİNE KURULMALI”
İklim Gazetecisi Yasemin Mıstıkoğlu da, sürdürülebilirlik iletişiminin önemine dikkat çekerek, medyanın iklim krizini yalnızca felaket senaryolarıyla değil, çözüm odaklı ve yerel örneklerle anlatması gerektiğini vurguladı. Sürdürülebilirlik kavramının artık her alanda karşımıza çıktığından bahseden Mıstıkoğlu, bu kavramın içinin doğru şekilde doldurulması; birey, kurum ve toplum düzeyinde farkındalık yaratmak ve davranış değişikliği sağlamak için stratejik bir araç olarak kullanılması gerektiğine işaret etti. “İklim değişikliği haberleri hala çoğunlukla kutup ayıları üzerinden anlatılıyor. Oysa sorun bizim bahçemizde. Mersin’de sıcaklık 57 dereceye çıkıyor. Örneğin bu haberi, ‘Mersin nasıl serinletilir?’ sorusuyla anlatmalıyız” diyen Mıstıkoğlu, sosyal bilimlerin ve davranış psikolojisinin de iklim haberlerine entegre edilmesi gerektiğini vurguladı. Bu projenin sürdürülebilirlik iletişimi açısından örnek bir uygulama olduğunun altını çizen Mıstıkoğlu, "Köylere inmek, çiftçiyi dinlemek ve birlikte çözüm üretmek gerçek iletişimdir" dedi. Mısır Odalar Federasyonu Genel Sekreteri Dr. Alaa Ezz de, iklim değişikliğinin etkilerini anlattığı konuşmasında, Mısır’ın ulusal iklim değişikliği stratejisi oluşturduğunu, yeşil hidrojen dahil olmak üzere Türkiye ile çevre ve enerji alanında çeşitli iş birlikleri yürüttüklerini ifade etti. Mısır’da 3,5 milyon hektarlık araziyi çölleşmeden kurtarmak için çalışmaların sürdüğünü söyleyen Ezz, “Çevre bilinci Mısır’da tarihsel bir mücadeledir” dedi. Ezz, Türkiye ile dostane ilişkilerin çevre alanında daha fazla iş birliğine dönüşmesi gerektiğini vurguladı. ‘İklimi Anlamak, Tarımı Korumak’ konulu ikinci oturumda ise, konuşmacılar iyi uygulama örnekleriyle iklim değişikliğinin tarımsal etkilerinin azaltılabileceğini vurguladı.
DEVECİ: “YENİ NORMALLERE HAZIR OLMALIYIZ”
Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ece Ümmü Deveci, İç Anadolu’da yaşanan iklim aşırılıklarına dikkat çekti. “Toprak çok hasta, ilaç vermeden verim alınmıyor” diyen Deveci, Niğde’de elma üretiminin tehlikeye girdiğini belirtti. İklim değişikliğinin yalnızca sıcaklık değil, gece-gündüz farkları, zaman aralıklarının daralması ve tarım desenlerinin değişmesi gibi etkilerle kendini gösterdiğini söyleyen Deveci, “Bilimsel bulgular artan yağışlar, yangınlar ve kuraklıkları işaret ediyor. Yeni normallere hazır olmalıyız” dedi. Niğde Üniversitesi bünyesinde açılan çiftçi okulunda, budama, gübreleme, tıbbi aromatik bitki yetiştiriciliği gibi pek çok alanda ücretsiz eğitim verildiğini paylaşan Deveci, farkındalık ve sürekli eğitimle toplumun direnç kazanabileceğini ifade etti. Yeryüzü İklim Değişikliği ile Mücadele Vakfı Başkanı Serpil Arslantaş, kuraklık ve aşırı hava olaylarına karşı tarımsal dayanıklılığı konu alan sunumunda, tarımda dönüşümün artık bir zorunluluk olduğunu vurguladı. “Eşimle birlikte tüm mal varlığımızı bu vakfa çocuklarımızın geleceği için harcadık. Küçük bir dokunuşun büyük fark yaratacağına inanıyoruz” dedi. Antalya’dan gelen Arslantaş, Akdeniz’in iklim krizinden en çok etkilenen bölgelerden biri olduğunu belirterek, “2023 yılında Türkiye’de bin 474 afet yaşandı. Artık tropikal bir iklime geçtik, iki mevsim kaldı” ifadelerini kullandı. Kadınların kırsal yaşama katılımının artırılması, eğitilmesi ve desteklenmesi gerektiğini vurgulayan Arslantaş, tarım politikalarının teknoloji, finansman ve yenilik temelli olması gerektiğinin altını çizdi.
SHRİMPTON: “KURAKLIKLA MÜCADELEDE TÜRKİYE’DEN ÖĞRENECEK ÇOK ŞEY VAR”
Cranfield Üniversitesi Enerji Sistemleri ve Strateji Merkezi Acil Durum Riskleri ve Enerji Sistemleri Yönetimi Araştırma Görevlisi Dr. Elisabeth Shrimpton ise, “Kuraklık ve Aşırı Hava Olaylarıyla Başa Çıkma ve Uyum Sağlama: Türkiye’deki Risk Altındaki Çiftçilik Topluluklarından Öğrenme” başlıklı sunumunda, Türkiye’deki çiftçilerin iklim değişikliğiyle mücadelesine odaklandı. Shrimpton, Türkiye’nin iklim riski altındaki bölgelerinde yerel bilgi, dayanıklılık ve topluluk temelli uygulamaların önemine dikkat çekerek, bu deneyimlerin uluslararası düzeyde model olabileceğini vurguladı. Kuraklık, su kıtlığı ve ekstrem hava olaylarına karşı çiftçilerin geliştirdiği pratiklerin, politika yapıcılar ve bilim insanları için değerli veri sunduğunu belirtti.