Necdet TAŞ
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Mersin’de gerçekleştirilen “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” Mitingine katıldı. Burada konuşan Özel, “Mersin, tarihinin en büyük mitinglerinden birini yapıyor. Ama hep söylediğimiz gibi bugün biz burada, Mersin’de toplanmaya, miting yapmaya gelmedik. Biz bugün Mersin’e eylem yapmaya geldik, sonuç almaya geldik. Cumhurbaşkanı adayımıza, Ekrem İmamoğlu’na, belediye başkanlarımıza, belediye meclis üyelerimize, belediye bürokratlarına yapılan darbe girişiminden sonra, milli iradeye yapılan saygısızlıktan sonra milyonlar olup sokaklara taşanlar, meydanlara sığmayanlar, bugün Mersin’den hep birlikte ‘İmamoğlu’na özgürlük’, ‘Adayımı yanımda, sandığı önüme istiyorum’ demeye geldiler. Saraçhane’den, Maltepe’den, Samsun’dan, Yozgat’tan, Ankara’dan Mersin’e selam getirdik. Selam olsun Mersin, selam olsun güneyin güzel insanları, Akdeniz’in sıcak ve yiğit insanları… Bugün bu meydanda narenciyeyi dalda bırakanlara, adaleti limon gibi sıkanlara karşı mitinge değil eyleme geldik. Zulme karşı susmayan, bugün de Yenişehir Meydanı’na sığmayan Mersinlilerle birlikte tarihe geçmeye, tarih yazmaya geldik. Mersinliler adalet istiyor, ‘Adalet’ diye seslerini yükseltiyorlar.
“MERSİN’İN HAKSIZLIKLARA TAHAMMÜLÜ KALMADI”
Mersinlilerin hem Türkiye’de yaşanan adaletsizliklere, hem de kendine yapılan haksızlıklara artık tahammülü kalmadığını ifade eden Özel, “Mersin, en fazla vergi veren ya beşinci, ya altıncı il olurken her sene hizmet alımında 25’inci sırada. Yıllardır beklediği söz verilmiş projeler tamamlanmıyor. Birçoğuna başlanmıyor. Ana Konteyner Limanı projesinden vazgeçtiler, Mersin’e büyük bir haksızlık yaptılar. Sekiz kültür ve turizm bölgesinin birini bile yatırıma açmadılar. Çeşmeci - Taşucu Otoyolu’nu 10 yıldır bitiremediler. Akbelen Katlı Kavşağı yıllardır tamamlanmıyor. Mersinli çiftçi için Pamuklu Barajı sekiz yıldır bekliyor. Açmadılar, hala açmıyorlar. Ama diğer yandan Ege’de istenmeyen, eylemlerle sökülen balık çiftliklerini Mersin’in burnuna, dibine dayayıp Mersin’in suyunu, denizini kirletmeye kalkıyorlar. Ey Mersinliler sizi yok sayan bu iktidara bugün sesinizi duyuruyorsunuz. 31 Mart 2019’da sesinizi duyurdunuz. 2024’te bu iradenizin arkasına çok daha sağlam bir şekilde geçtiniz. Buradan Mersin’e ve Türkiye’ye söylemek isteriz ki nasıl 2019 öncesinde Mersin’de rant vardı, kavga vardı… Mersin’de mafya vardı, Mersin’de gerginlik vardı. 2019’da Vahap Seçer geldi; huzuru, hizmeti, barışı getirdi. Bugün Mersin nasıl Türkiye’nin en huzurlu, en barış içinde yaşayan kentlerinden biri olduysa, gelecek seçimlerden sonra AK Parti gidecek, Cumhuriyet Halk Partisi gelecek. Türkiye’ye de huzur gelecek, barış gelecek. O huzuru getirecek olan isim ise bugün bizi Silivri’deki zindanından, odasındaki küçücük televizyonundan koca yüreği ile izleyen Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’dur. Buradan Ekrem Başkan’a, Silivri’ye bir selam yolluyoruz. Sizi görüyor, sizi duyguyla, heyecanla izliyor” şeklinde konuştu.
“BİR TEK İDDİALARINI İSPAT EDEMEDİLER”
“İşte Anadolu’nun, Rumeli’nin irfan sahibi güzel insanları bilir ki her tek adam rejiminin sonu hüsrandır. Kendine de hüsrandır, vatana da hüsrandır. Nerede sandık vardır, nerede demokrasi vardır, nerede seçme hakkı, seçilme hakkı vardır; orada huzur, barış, bolluk vardır. Onun için kim sandığa el uzatırsa, kim seçme hakkını almaya kalkar, ‘Kararı ben vereceğim’ derse o bu milletin düşmanıdır. Bu millet o darbecilerin karşısındadır. Bu millet onun için sandığı, namusu bilir, namusu gibi korur. Çünkü sandık yoksa tek adam vardır. Tek adam varsa hata vardır. Hata varsa işgal vardır. İşgal varsa ne malın, ne mülkün, ne namusun garantisi vardır” ifadelerini kullanan Özel, “Neredeyse 40 gün oldu. Ekrem Başkan ve arkadaşlarımız hakkında bir tek iddialarını ispat edemediler. 40 gün 40 gece yandaş medya ekranlarında yalan attı, iftira attı, atmaya da devam ediyor. Ancak yapılan bütün anketlerde en yükseği yüzde 30, geneli yüzde 25-30 arasında sonuçlarla bu yalanlara, bu iftiralara inanan yüzde 25, en çok yüzde 30. Dört kişiden birini bile bu kadar iftirayla ikna edememiş bir müfteri iktidarla karşı karşıyayız. Halen ortada iddianame yok. Baskıyla, tehditle yalancı tanıklar aranıyor. Gizli tanıkların Meşe, Çınar, Ladin diye üç tane odunun attığı iftiraları ne MASAK Raporu’na doğrulatabildiler, ne bir tek kanıt bulabildiler. Mersin’den Tayyip Erdoğan’a sesleniyorum, Sayın Erdoğan eğer savcına güveniyorsan, arkasına geç. Ben Cumhurbaşkanı Adayıma, Ekrem Başkan’a güveniyorum, tam arkasındayım. Eğer iddialarına güveniyorsan, TRT’yi açalım, isteyen bütün televizyonları açalım. Senin savcın soruları sorsun, benim Başkanım canlı yayında yargılansın. Görelim bakalım kim dürüst, kim iftiracı? Var mısın? Buradan Sayın Erdoğan’a bütün milletin önünde bir büyük teklifte bulunuyorum. Ve siyaset tarihinin, siyasetimizin en büyük karşı karşıya gelmesini, düellosunu teklif ediyorum. Şunu yapacağız. Canlı yayında yargılama olacak, sonra Türkiye’nin bütün anket şirketlerinin ortalamasını alacağız. Eğer Ekrem İmamoğlu’nun suçluluğuna millet ikna olursa siyaseti ben bırakıyorum. Olmazsa sen bırakmaya var mısın? Sana siyasi düello teklif ediyorum. Canlı yayında hatta sana yüzde 25 de avans veriyorum. Eğer senin savcın haklı çıkarsa ben istifa edeceğim. Ekrem İmamoğlu’nun haklılığı ortaya çıkınca sen istifa edecek misin? Var mı cesaretin? Hodri meydan sana. Ama böyle bir yürekleri yok. Böyle bir cesaretleri yok” dedi.
“DEPREME KARŞI İSTANBUL’U SAVUNMASIZ BIRAKTILAR”
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a seslenen Özel, “Buradan Tayyip Erdoğan’a sesleniyorum. İstanbul unuttuğun, unutturmaya çalıştığın deprem gerçeğiyle, geçtiğimiz günlerde bir kez daha yüzleşti. AKOM’un, Afet Koordinasyon Merkezi’nin baş koltuğu boş duruyor. Oraya İstanbullular Ekrem Başkanı oturttular. Deprem paniğinde İstanbul’a güveni verecek olan da deprem tehlikesine karşı bugüne kadar yaptığı çalışmaları sürdürecek, bitirecek olan da İstanbul’u depremden koruyacak olan da Ekrem Başkan’dır ve arkadaşlarımızdır. Ancak bu durumda bile depremden siyaset yapan, Ekrem Başkan’ın yerine seçilen Belediye Başkanvekili yerine AK Parti İl Başkanını yanı başına oturan Erdoğan, deprem tehlikesine karşı bugün en lazım olan bürokratlarımızı sabah evlerinden toplamıştır. Bugün topladığı bürokratlar her yağmurda, denizle birleşen Üsküdar Meydanı’nı o günlerinden kurtaran arkadaşlardır. Ranta direnen, kaçak yapıyla mücadele edenlerdir. Son taştığında 31 kişinin öldüğü Ayamama Deresi’ni ıslah edenler, artık derelerin içinde bebeleri ölüme terk etmeyenlerdir. Bu arkadaşlarımızı alıp içeriye atmak, felakete karşı, depreme karşı İstanbul’u savunmasız bırakmaktır. Bu sabah güneş doğarken İstanbul’un muhafızlarını gözaltına alan Erdoğan’a sesleniyorum. Ne yapıyorsun sen? Bu saatte, bu vakitte yılan sokmaz adamı, yılan sokmaz. Böyle bir günde bu halde deprem kapıdayken, sen bu uzmanları topluyorsan gerçekten sen bu İstanbul’a da bu millete de dost değilsin. Ama sadece onları değil dün akşam Ankara’da 30 tane de gencimizi gittiler gözaltına aldılar. İstanbul’da 2 bin gencimizi gözaltına almışlardı. 301 evladımızı tutuklamışlardı. Halen daha 40’ın üstünde evladımız Türkiye’nin dört bir yanında tutuklu. Şimdi de Ankara’da 30 gencecik evladımız gözaltına aldılar. Pırıl pırıl çocuklar. Hepsiyle gurur duyuyoruz, gençlerimizin ayrı ayrı alınlarından öpüyoruz. İyi ki varlar, iyi ki direniyorlar. Burada 100 binler varken, burada bir ara sokakta da bu kadar kalabalığı bir ilçede bulsak miting yaparız. Hepinizi çok seviyoruz, teşekkür ediyoruz. Meydana giremeyen ara sokaklarda mini miting alanları var. Ben bu muhteşem miting için hem Mersin İl ve İlçe Başkanlarımıza, Büyükşehir Belediye Başkanımıza, bütün belediye başkanlarımıza, Adana’ya, Kahramanmaraş’a, Hatay’a yürekten teşekkür ediyorum. İyi ki buradasınız, iyi ki hep birlikteyiz. Bu darbeciler zaten zorda olan ekonomimizin bel kemiğini kırmaya kast ettiler. Mersin’in çiftçisine, işçisine, emeklisine kaynak vermeyenler bu darbeyi yapmak için yıllardır biriktirilmiş dolar rezervlerimizi yaktılar. Tam 52 milyar dolar. Düne kadar 50 milyardı, son dün de 2 milyar yakıldı, 52 milyar dolarımızı mahvettiler, yok ettiler. Güya 2,5 puan faiz düşecek, faiz yüzde 40 olacaktı, bırakın düşmesi 3,5 puan arttı yüzde 46 oldu. Yüzde 60’lık Venezuela’dan, yüzde 35’lik Zimbabwe’den sonra ikisinin arasında en yüksek faiz Türkiye’de. Dünyanın en yüksek ikinci faizi Türkiye’de” diye konuştu.
“ERDOĞAN DON FELAKETİNİ KÜÇÜMSEDİ”
“Çukurova’da ve Mersin’de bütün Türkiye ile birlikte geçtiğimiz hafta büyük bir don felaketi yaşandı. Yüksek girdi maliyetleri üstüne önce kuraklık, geçen hafta da don felaketi geldi. Turunçgilde yüzde 40, çilekte yüzde 50, kayısıda yüzde 70’e varan kayıplar var. Ancak bu iktidar durmadı. Erdoğan don felaketini küçümsedi. ‘Bazı şehirlerde, bazı ürünlerde bir miktar hasar var’ dedi. Oysa hasar narenciye, narenciye üreticisini perişan etti. Meyve üreticisini perişan etti. Bunun için bütün Türkiye’de fındıktan çaya, üzümden narenciyeye, kayısıdan diğer meyvelere kadar tüm üreticinin arkasında durulması gerekmektedir. Ancak çiftçiye sahip çıkmak için öncelikle afet yaşanan tüm bölgeler afet bölgesi ilan edilmelidir. Zarara uğrayan çiftçilerin hasarlarının tamamı devlet tarafından ödenmek üzere harekete geçilmelidir. TARSİM sistemi yenilenmeli, prim yükü çiftçinin sırtından alınmalıdır. Acil olarak Tarım ve Kredi Kooperatiflerine, Ziraat Bankası’na olan çiftçi borçları silinmeli, faizleri affedilmeli, anapara beş yıla bölünmeli ve çiftçinin rahat bir nefes alması sağlanmalıdır. Oysa Ziraat Bankası bırakın faiz silmek, faiz üstüne faiz bindirmek, temerrüt faizleriyle çiftçiye yüklenmek ve çiftçiye haciz yapmakla meşguldür. Buradan sesleniyorum. Bütün çiftçilere şunu hatırlatıyorum: Size ucuz, düşük faizli, faizsiz krediler vermesi gereken banka, size bunu yapmazken bankanın suçu yok. Ülkeyi yönetenler bunu yapmazken, bir talimatlarıyla, Doğan Medya grubunu, Doğan Haber Ajansı’nı, Demirören grubuna, Ziraat Bankası’ndan verdikleri 800 milyon dolar krediyle peşkeş çekti birileri. O tüpçü, sizin yerinize krediyi çekti. O tüpçü, bu krediyi ödemedi. İki kere faizleri silindi, iki kere yapılandırdı. 10’da birini bile ödemedi. Bu krediye karşı bir tane golf sahasını gösterdi. Oradan ballı kredileri çekti. Bu çiftçiyi değil de o tüpçüyü düşünen bu iktidara önümüzdeki sandık, bu çiftçi, Mersin’in çiftçisi gösterecek gücünü. Size söz veriyorum. Hani Mersin’deki ‘Anamızı ağlattın’ diyen çiftçiye, Ananı da al, git’ diyen son Cumhurbaşkanı gibi değil, ‘Köylü milletin efendisidir’ diyen ilk Cumhurbaşkanı gibi biri; Ekrem İmamoğlu geliyor. O yapacak çiftçiyi yeniden milletin efendisi. İşte bunun için bizden korkuyorlar. Ben Mersin’de muhteşem bir kalabalığı, çok güzel insanları, Mersin’in bütün renklerini bir arada görüyorum. Burada CHP’liler var. Ancak burada seçimlerde de omuz omuza veren Mersin’in bütün demokratları var. Sosyal demokratların yanında milliyetçi demokratlara, muhafazakar demokratlara, Kürt demokratlara, Mersin’in bütün renklerine, bütün demokratlarına selam olsun. Mersin’de Kürdüyle Türkü birlikte yaşam kültürüyle kol kola yaşarken, biz bundan sonra ‘Ya otokrasi, ya demokrasi’ diyenler olarak, siyasi yelpazenin el sağından el soluna kadar bugün burada olduğu gibi tüm siyasi partilerden demokrasiye inanmış milyonlarla bir olacağız, birlikte olacağız. Bizim birlikteliğimizin adı; Yenişehir’de Yenişehir ittifakıdır, Mersin’de Mersin ittifakıdır, Türkiye’de Türkiye ittifakıdır. Renklerini ay - yıldızlı al bayraktan alan ancak kimseyi öteki yapmayan, kimseyi küçük görmeyen, önüne geleni terörist ilan etmeyen, Türkiye’yi Kürtüyle - Türküyle, Lazıyla - Çerkesiyle, Alevisiyle - Sünnisiyle bir gören, birlikte gören, Türkiye’nin kurtuluşunu birlikteliğimizde gören milyonlarız biz. Mersin’de çok sayıda Kürt vatandaşımız da huzur içinde hep birlikte yaşıyor. Bir süredir Kürt meselesinde yeni bir süreç yürütülüyor. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, en başından beri insanlar ‘Sorunumuz var’ diyorsa, bu sorunun çözümünden yanayız. Tüm sorunların çözümünün demokrasiden geçtiğinin farkındayız, bilincindeyiz. Bunun için Meclis’ten başka zemin, Meclis’te çalışmaktan başka çare bilmeyiz. Gizli pazarlıkların, olmayacak anlaşmaların değil; şeffaflığın, samimiyetin, toplumsal mutabakatın sonuna kadar arkasındayız. Bu konuda tarihsel tutarlılığa sahip bir parti olarak, sorunun çözümü için, kendi komisyonumuz, hukukçularımız, siyaset bilimcilerimiz uzun süredir çalışıyorlar. Meclis Başkanı’na sorumluluk alması için çağrıda bulunduk. Ne yapılacaksa milletin gözü önünde, milletin vekilleriyle, milletin gözünün içine bakarak, şehit ailelerinin ve gazilerin gözünün içine bakamayacak bir şey yapmadan… Ama birileri gibi ‘Böyle bir sorun yoktur’ deyip, öyle gözünü ve kulağını da kapatmadan. İnsanı insan olarak severek, Türk ile Kürt’ün kardeşliğini bilerek, bundan sonraki barışın Türkiye’yi güçlendireceğini bilerek, Mersin’den Türkiye’deki herkesi, bütün demokratları büyük bir inanç ve kararlılıkla selamlıyorum. Büyük bir kararlılıkla…”
“HEMŞERİNİZ AHMET ÖZER’İN SONUNA KADAR ARKASINDAYIZ”
“Biraz önce bir hemşerinizin, size emeği olan, Toros Üniversitesi’nin kurucularından Esenyurt’un seçilmiş Belediye Başkanı Ahmet Özer’in mektubu okundu. Dinlediniz, alkışladınız, dayanışmanızı gösterdiniz. Yıllarca Mersin’de görev yapan bir evladınız. Elbette şu anda bulunduğu hücresinden bizi izliyor. Onu, Esenyurt’u, bizim 100 bin nüfusken AK Parti’ye verip geçen dönem 1 milyonun üstündeki nüfusla aldığımız Esenyurt’u kazandığı için onu terörist olmakla suçluyorlar. Suçu; Kürt olmak. Suçu; Kürtlerle Türklerin kardeşliğini savunmak. Bu konuda kitaplar, makaleler yazmış olmak. Hatta bugünkü iktidardan övgüler almış olmak. Ahmet Özer’i terörizmle suçlama gerekçeleri ne biliyor musunuz? İki gerekçesi var: Biri, kent uzlaşısı dedikleri, Esenyurt ittifakı dediğimiz, Kürtlerin de kendilerinden birini görünce oy verebildikleri bir listeye, Esenyurt ittifakına terörist damgası vuruyorlar. Ama esas suçlama; Ahmet Özer telefon açmış demiş ki bir babaya, vefat eden anası için... ‘Anneniz sizin gibi çok kıymetli evlatlar yetiştirdi.’ Konuştuğu kişi, herhangi birisi. Bir kardeşinin varmış bir terör örgütüyle bağlantısı. ‘Anneniz sizin gibi kıymetli evlatlar yetiştirdi’ deyince, güya teröriste övgü yapmış. Esenyurt’u kazanmaktan başka suçu olmayan Ahmet Özer’in, Mersin’in evladı Ahmet Özer’in sonuna kadar arkasındayız.”
“İMAMOĞLU ZİNDANDA AMA UMUTLA GÖĞÜN YEDİ KAT ÜSTÜNDEN BAKIYOR”
“Değerli Mersinliler, ‘Hak, hukuk ve adalet’ diyor buradakiler. Duyuyor mu Ankara’dakiler? Hakka saygı duymayan, hukuku çiğneyen, adaleti ayaklar altına alan Erdoğan, duyuyor musun Mersin nasıl sesleniyor ‘Hak, hukuk, adalet’ diye? Bugün buradaki birlikteliği görenler, geçen hafta Yozgat’ı görenler, Samsun’u görenler, Ankara’yı, Maltepe’yi görenler, Saraçhane’yi görenler artık bir tek adama karşı, hep birlikte nasıl ayağa kalktığımızın, nasıl demokrasi istediğimizin, nasıl adım adım iktidara yürüdüğümüzün farkındalar. Bizim adayımız Silivri’de zindanda. Onların adayı sarayda, bütün yetkiler elinde. Bizimki küçücük hücrede ama sanki göğün yedi kat üstünde büyük bir umut, büyük bir kararlılık, büyük bir özgüvenle bakıyor bu meydana. Çünkü kazanmak için lazım olan üç şey... Ahlaki üstünlük, bu meydanda. Psikolojik üstünlük, bu meydanda. Çoğunluk enerjisi, bu meydanda. Oysa o bütün yetkileri elinde bulunduranlar, bıçakları, kılıçları çift taraflı kesenler saraydalar ama psikolojik olarak yerin yedi kat dibindeler. Bunalımdalar, çünkü kaybedeceklerini biliyorlar. Biz adayımızın arkasındayız. Zindanda olsa da onu çıkarmaya kararlıyız. Mücadeleyi sonuna kadar da sürdüreceğiz. Eninde sonunda o sandığı getireceğiz, bu tek adamı yollayacağız, demokrasiyi kuracağız. Bu iktidar yürüyüşünü görenler her türlü saldırıyı, her türlü iftirayı yaparken, dün Milli Eğitim Bakanı olacak o meczup çıkmış diyor ki, ‘Efendim iktidar değişirse okullara başörtülü kızların, evlatların girmesi tehlikeye girer.’ Bu hayatımda duyduğum en büyük yalandır, partime atılmış en büyük iftiradır. Ben bundan 30 yıl önce Ege Üniversitesi’nde birileri başörtülü arkadaşlarımızı derse sokmamaya çalışırken, onlar için eylem yapan, onlarla birlikte eylem yapan, ‘Onlar sınıfa girmeden biz de girmeyiz’ diyen bir Genel Başkan olarak bu iftiranın karşısında bütün başörtülü kardeşlerime diyorum ki sizi sömüren, sizi kandıran ve sizin tüm özgürlüklerinizi gençlerle birlikte elinizden alan bu iftiracılara karşı sizin, örtünen - örtünmeyen herkesin eğitim güvencesi de iyi bir gelecek güvencesi de daha zengin ve daha özgür bir Türkiye’de yaşama güvencesi de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarındadır. Başörtüsü kaygısıyla yoksulluğun üstünü örtemezsiniz. Başörtü kaygısıyla haksızlıkların, adaletsizliklerin üstünü örtemezsiniz. Bu ülkede tüm özgürlüklerin teminatı, geleceğin iktidarı Cumhuriyet Halk Partisi’dir, geleceğin Cumhurbaşkanı Ekrem İmamoğlu’dur.”