Kamu, özel sektörün gerisinde kaldı


Mersin Limanının özelleştikten sonra çok büyüdüğünün altını çizen MTSO Başkanı Ayhan Kızıltan, “Mersin Limanı Türkiye’nin kapasitesi en yüksek limanlarından. Genişleyip kapasitelerini 3.5 milyon TEU’ya çıkarmaya çalışıyorlar ama yetmez. İkinci Ana Konteyner limanı ya da bakliyatçılara özel bir liman yapılması lazım. Liman özelleştikten sonra korkunç bir büyüme trendine girdi ama kamu geri kaldı. Hinterlandını planlayamadı. Liman hinterlandı liman için lojistik için kullanılır. Oralarda yüksek katlı bina planlaması işin içine rant sokuyor. Bunlar son derece yanlış. Kamu son derece geç kaldı” dedi.

 

Tarih : 28 Aralık 2021 Salı 12:25

Necdet TAŞ

Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan, Dünya Gazetesi ve DFDS işbirliğinde Moderatörlüğünü Dünya Gazetesi (NBE)Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ ve DFDS Kurumsal İletişim Müdürü Özlem Dalga’nın yaptığı “Kadın için Taşıyoruz” Anadolu Buluşmaları Mersin webinarına katıldı. Kızıltan’ın yanı sıra programa DSDF Akdeniz İş Birimi İş Geliştirme Direktörü Önder Ulaş Başboğa, Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Rıdvan Arıç ile Tat Bakliyat A.Ş Genel Müdürü Tuba Memiş de katıldı.

“TÜRKİYE’DE ÖNGÖRÜ YAPMAK ÇOK ZOR”

 Türkiye’nin ekonomik geleceğiyle ilgili öngörü yapmanın çok zor olduğunu ifade eden Kızıltan, “Öngörü yapmak Türkiye’de çok zor. Bunu birkaç haftada gördük. Bir saatte neler oldu. Sürekli değişken bir ortam var. Biz ümitlerimize, hayallerimize göre öngörü yapacağız ama gerçekçi olmak gerekirse. Lojistikte büyük bir sorun var. Tamam pandemi konteyner trafiğinde bir azalma yarattı. Tedarik zincirinde bir kırılma yarattı ama bu arada bizim tüm lojistikçilerimizden, ihracatçılarımızdan gelen şikayetler sonunda bir araştırma yaptık ve burada dünyada yüksek sermayeli global şirketlerin bir spekülasyonu var gibi bir değerlendirme yaptık. Dünyada konteyner hatlarını Rıdvan Bey benden daha iyi bilir. O da teyit etsin 10 üzerinde firma var irili ufaklı. Bu küçük firmalar sanırım 5 büyük firma tarafından satın alındı ve şu anda Dünya’da konteyner trafiği 4-5 firma tarafından yönlendiriliyor ve bunlar da istedikleri gibi konteyner sayısının yüzde 90’ını neredeyse elinde bulunduran firmalar bir tröstleşme, tekelleşme ortamı oluştu, algısı oluştu. Türkiye’de özellikle ihracatçı ve nakliyecilerden gelen yoğun bir şikayet var. Boş konteynerleri barındıran büyük küresel şirketler depolarında nakliyeci ya da ihracatçıya konteyner temin etmekte sorun çıkarıyorlar. İşi yavaşlatıyorlar, çeşitli bahanelerle vermiyorlar” dedi.

“TÜRKİYE’DE ARTIK SIKI BİR OTO KONTROL OLMALI”

Nakliyecilerin Mersin’de konteyner kapatma eylemine gideceğini kaydeden Kızıltan, “1 hafta 15 günden önce bize konteyner vermiyorlar, ihracatçıya da el altından diyorlar ki biz taşımasını yaparsak, gümrük işlemini, sigortasını biz yaparsak size hemen şu kadar fiyattan konteyner verebiliriz diyorlar. Mersin’de şimdi bu konuda büyük şikayet var bize gelen. Böyle suni hareketler var. Son 7-8 aydır bu konu var: Biz daha öne birkaç girişim yaptık bölge firmalarıyla konuştuk biraz durdu ama şu sıralar yine yoğunlaştı. Nakliyeciler çok zor durumda. Bu sektörde yarın işsiz kalan çok insan olacak. Sermayesi olan büyük güçlü şirketler düşünmeli. Her şeyi ben yapayım, tekelleşeyim mantığından vazgeçmeliler. Nakliye sektöründekiler ki bunlar küçük firmalardır. İhracatçının deposundan alıp limana yük götüren aradaki nakliyeciler. Bunların da işini ben yapayım derse bu büyük şirketler, gümrük müşavirinin işini de ben yapayım derse birçok insan zor durumda kalıyor. Böyle suni yapılanmalar Türkiye’de dengeleri bir anda değiştiriyor. İşte son dövizdeki olay. Madem 1 saatte 18 liralardan 10 liraya çekmek bu kadar kolaydıysa niye 19 liralara çıkarıldı. Ne olup bitiyor? Türkiye’de artık sıkı bir oto kontrol olmalı. Haksız rekabete yol açmayacak şekilde herkes çalışmalı. O anlamda bunlara önlem alınmazsa lojistik sektöründe de birçok insan dolayısıyla ihracatçı da sıkıntıya girecek.  Bugün lojistik maliyetleri sanırım yüzde 15-20’ye denk geliyor ihracatçının masraflarında. Artık lojistik maliyetleri bir malın değerini, yurtdışında rekabet edebilirlik fiyatını yüzde 15-20 artırıyor. Bunlar için de önlem alınmalı.  Bu arada DFDS’ye de teşekkür ediyorum. Mersin’de 3. Ro Ro seferini devreye aldıkları için. İhracatçıya büyük kolaylık oldu. Uzun süredir ihracatçının da talebiydi. Bizim de DSDF ile görüşmelerimiz olmuştu ve 3. Ro Ro seferi başladı ve işler hem rahatladı hem arttı. Şimdi 4. Gemi olur mu diye sormaya başladılar” şeklinde konuştu.

“MERSİN İTHALATÇI BİR KENT DEĞİL, İHRACATI FAZLA VEREN BİR KENT”

 

Mersin’in ithalatçı bir kent değil, ihracatı fazla veren bir kent olduğunun altını çizen Kızıltan, “Bu, son verilere göre 3,5 milyar dolar ihracatı var Mersin’in ve bunun karşılığında 3.2 milyar dolar ithalatımız var 300 milyon dolar fazlamız var. Tabi Mersin’de ihracatçı firma sayımız çok daha fazla ithalatçı firmalarımıza göre. Belki ihracatçılarımız da ithalat yapıyor ama aldıkları ürünleri burada işleyip katmadeğer sağlayıp ihraç ediyorlar. Böylece 1 liralık ithalat yapıyorlarsa 1,5 liralık ihracat yapıyorlar. Bir de TAT Bakliyatı kutluyorum çünkü yönetimde Kadın olan ender büyük firmalarımızdan. Kanada’da mercimek üretiliyor Kanada mercimeği bilmez ama binlerce dönüm alanda ekiliyor. Bizim yerli tohumumuz götürüldü farklı işlemlerden geçirilip ekilmeye başladı. Şimdi Rusya’da ekiliyor ve biz de ithal ediyoruz. Yarın Kanada vermiyorum diyecek 3. Ülkelere kendim ticaretini yapacağım. Bir planlama yapılmalı. Bir sorun daha geliyor. Rusya gibi ülkelere gidip seracılığı öğretiyoruz. Rusya’da seralar son derece artmaya başladı. Domates, sebze meyve üretiyorlar. Yaş meyve sebzede en çok Rusya’ya ihraç ederken belki de edemez hale geleceğiz. Ben yıllardır planlama yok diye bağırıyorum. Bunlar artık planlanmalı. İhracat tarladan çıktığı gibi ya da madeni topraktan çıkardığım gibi ihraç edersem olmaz. Ona katma değer sağlayıp sonra ihracat etmem lazım. Artık tarım ürünlerimizin de endüstriyel versiyonunu yapmamız lazım. Artık sizlerin bu ürünlere katma değer sağlayıp belki hazır yiyecek sektörüne girip yatırım yapmanız lazım. Mersin’de sadece bakliyatçılara yönelik bir liman olsa Bakliyatta dünya ticaretini tamamen ele geçiririz demişlerdi. Bakliyat genelde dökme olarak gönderiliyor. Biraz planlayıp bu firmalarımızın yolunu açıp daha rahat üretip katmadeğerli ürünler satabilecekleri ortamları hazırlamamız lazım.  Planlama ne milli eğitimde ne ticarette ne sanayide var” şeklinde konuştu.

“YAPILACAK ANA KONTEYNER LİMANI BAKLİYATÇILARA ÖZEL OLMALI”

Mersin’in Türkiye’de ayrı tutulması gereken müstesna bir kent olduğunun altını çizen Kızıltan, “Mersin’deki kadınlar Türkiye’nin geri kalanına göre çok özgürler. Buraya gelenler de bu kültüre ayak uyduruyor yoksa topluma girmeleri zor. Mersin’de yaşayan kadınların diğer kentlere göre büyük avantajı var. Bizim TOBB’un kadın girişimciler konseyi var. Her ildeki odada bu konseyin temsilcileri, yürütme kurulları var. Onlar gayet özgürce çalışıyorlar ve pozitif ayrımcılık da yapıyoruz oda yönetimi olarak kadın girişimcilerimize. Sadece kadınlardan oluşan sivil toplum örgütleri son yıllarda kurulmaya başladı. Biz de onlardan gelen talepleri hep en üstte tutuyoruz ve elimizden gelen en büyük desteği vermeye çalışıyoruz.  Sürücü bulunmaması uzun süredir gündemde. Sadece sürücü değil birçok sektörde ara eleman yetiştiremiyoruz. Usta, tekniker yetiştiremiyoruz çünkü eskiden kamyonlarda TIR’larda muavin olurdu şimdi yok. Bir tornacının çırağı olurdu onu yetiştirirdi. Şimdi çırak yok. Eğitim sisteminden dolayı. 4+4+4 sistemine geçtik 12 yıl okuduktan sonra 18 yaşına gelen genç ben çırak ya da muavin olmam diyor. Çıraklık eğitim merkezlerimiz var. Buralar eskiden 5 yıl zorunlu eğitimin ardından o yaşında gidip çırak oluyordu. Şimdi bulmak mümkün değil. Bu çıraklık sistemi Türkiye’ye ara eleman yetiştiren bir sistemdi. Ara eğitim kurumları, ara kurslar açarak sorunu çözemeyiz. Çıraklık Eğitim Merkezi sanırım artık Sürekli Eğitim Merkezine dönüşmüş buralarda şoför yetiştirilebilir: Sürücü kursları az bir çaba ile ağır vasıta şoförü üreten merkezler haline getirilebilir. Elimizde çok imkan var ama planlama yapmıyoruz. Basit planlama küçük masraflar ve teknoloji artırımıyla her türlü ihtiyaca yönelik eğitim sistemi kurabiliriz. Akdeniz Belediyesi ile birlikte yürüttüğümüz bir proje var yakında hayata geçiyor. Simülasyon cihazlarıyla limandaki vinçleri, forkliftleri iş makinelerini kullanacak eleman yetiştirecek eğitim merkezi açıyoruz. Ağır vasıta şoförü de yetiştirecek ve tüm sektörlerdeki ara eleman ihtiyacını gidecek şekilde çalışmalarımız var.  Lojistikte de Mersin Allah vergisi bir konuma sahip. İyi değerlendirmeliyiz. Mersin Limanı Türkiye’nin kapasitesi en yüksek limanlarından. Genişleyip kapasitelerini 3.5 milyon TEU’ya çıkarmaya çalışıyorlar ama yetmez. İkinci Ana Konteyner limanı ya da bakliyatçılara özel bir liman yapılması lazım.  Liman özelleştikten sonra korkunç bir büyüme trendine girdi ama kamu geri kaldı. Hinterlandını planlayamadı. Liman hinterlandı liman için lojistik için kullanılır. Oralarda yüksek katlı bina planlaması işin içine rant sokuyor. Bunlar son derece yanlış. Kamu son derece geç kaldı. Kaç yılında özelleşti liman. O süreçte hiç mi planlama yapılmadı. Limanı daha rahat nasıl çalışır hale getirebilirim, ihracatı nasıl kolaylaştırabilirim bu konuda kimse kafa yormuyor herkes rant peşinde koşuyor. Ben sıkıtı duyuyorum ruhum daralıyor” ifadelerini kullandı.

 ARIÇ: “KONTEYNER SIKINTISI VAR”

 Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Rıdvan Arıç ise, “Konteyner sıkıntısı gerçekten var. Bizim transit taşımamızı bir nebze de olsa düşürecektir ama bir yönden de ihracatta avantajımız olabilir. Hep söylüyoruz Ankara Siyasette Mersin lojistikte çok önde diye. Bu kentin sanayisi önceden çok önemsenmedi belki ama şu anda büyük firmalar Mersin’İ keşfetmeye başladı ve ihracatta kötümser değilim ama bu ihracatların taşınması için DFDS gibi firmalara çok ihtiyaç var. Her ne kadar modern kapılar yapılsa da kapılarda sorun yaşanabiliyor. Kapıkule’de frigorifik araçlar uzun süre bekliyor.  Ne yapılabilir? Lojistikçilerin şöyle bir talebi var. Soğuk zincirde Ro Ro’larla nasıl Mersin’den taşıma yapılabilir. Bunu yaparken ihracat mallarımızda Avrupa, Bulgaristan’da bir laboratuar kurmuş. Bunu Trieste’de de yapmak mümkün mü? Bu sağlansa 4. 5. Gemi talebi de doğabilir. Bu sağlanırsa kapıdaki yoğunluk da azalır. Bu ülke gerçekten ihracatla büyür. Mersin’in şuna ihtiyacı var: Ana Konteyner Limanı şart. Bu limanın gelmesi transit taşımalarımızı da çok yoğunlaştırır.  Tekelleşme konusuna da katılıyorum. Umarım bunların hepsi çözülür. Mücadele edersek her şey iyi olur. Mersin’de gerçekten çok büyük fabrikalar geliyor. Tüm araçlar analiz sonrasında Avrupa’ya sevk ediliyor. Bulgaristan’da Avrupa bir analiz merkezi kurdu. Aynı şekilde Trieste’de kurulması acayip bir potansiyel olur. Mersin’de soğuk zincir uluslar arası taşımaların yüzde 80’ini oluşturuyor. Ro Ro’lar ile analize tabi ürünleri gönderemiyoruz. Böyle bir girişim olsa acayip bir potansiyel olur” şeklinde konuştu.

MEMİŞ: “PAZARLARIMIZI KAPTIRIYORUZ”

Tat Bakliyat A.Ş Genel Müdürü Tuba Memiş de Mersin’de toplamda 250 bin metrekare alanda 9 fabrika ile üretim yaptıklarına dikkat çekerek, “Merkezimiz Mersin. Edirne, İstanbul ve Kırgızistan’da da üretimimiz var. Üretimin yarısını ihraç ediyoruz 82 ülkeye ihracatımız var.  Bildiğiniz gibi pandemi herkes için zor bir dönemde. Birçok sektör için de dönüm noktası oldu. Bizim sektörümüz için de ürünlerimizin ne kadar stratejik olduğunu ve işimizin ne kadar kutsal olduğunu bu dönem anladık. Yoğun çalıştık: Ürünlerimizin temel gıda ürünleri olması ve proteini yüksek ürünler olması nedeniyle rafta en çok talep edilen ürünlerden olduk. Yurtdışında da ciddi talep artışı oldu. Verilere göre bu dönemde bakliyata yüzde 10’luk talep artışı olmuş tüm dünyada. Biz de bu dönemde tedoarik zincirinde bir aksama olmada çalıştığımız tüm zincir marketlere çok rahat ulaşabilmeye çalıştık ve ürünleri ulaştırdık.  Türkiye bakliyatta dünya ticaretinde en güçlü ülkelerden. Bakliyatın anavatanı. Türkiye’de ise bakliyat sanayisinin merkezi Mersin. Sanayi Mersin’de. Bizim Mersin ve Türkiye’deki bakliyat tesisleri dünyanın en modern ve büyük kapasiteli tesisleri. Ama maalesef bu kadar yatırıma rağmen Türkiye’de bakliyat ve hububat üretimi ancak kendimize yetecek kadar. Bizim de bu büyük kapasiteli tesisleri çalıştırmak için ihracat yapacak ürünlere de ihtiyacımız var. Biz sektör temsilcileri olarak zoru başarıyoruz. Kanada’dan aldığımız ürünleri tesislerimizde işleyip tekrar ihraç etmeye çalışıyoruz v edünya ile de rekabet ediyoruz. Daha çok büyümek istiyorsak üretime odaklanmalı, çiftçimizi üretime teşvik etmeliyiz. Hepimize bu konuda görev düştüğünü düşünüyorum.  Üretim yanında tohum ıslahına da önem vermeliyiz. Sektörün önemli sorunlarından birisi de bu. Küresel ısınma nedeniyle kuraklıkla çok sık karşılaşıyoruz. Bundan dolayı kuraklığa dayanıklı ve kendi toprak yapımıza uygun tohum yetiştirmemiz, çiftçiyi bu konuda bilinçlendirmemiz gerekiyor.  Modern tesisler sayesinde aslında biz bakliyat ürünleri işlemede uzmanız bu nedenle üretimi de artırıp bu önemli sektörde dünyada hak ettiğimiz yeri almamız gerekiyor.  Şu anda pazarlarımızı Kanada, Amerika ve Rusya’ya kaptırıyoruz orada bakliyatın önemini anladıkları için ciddi üretim artışları var. Biz de devletten çiftçiden bakliyat üretimine odaklanmalarını rica ediyoruz. Bu sektör gıda üretiminin geleceği.  Tüm emtialarda olduğu gibi bizim ürünlerde de ciddi artış oldu. Bunun en büyük nedeni de kuraklık oldu. Kanada’da, Güney Amerika’da ciddi kuraklık oldu. En önemli fiyat artış sebebi bu kuraklıktı. Yüzde 100’lere varan artışlar oldu. Şimdi biraz revize oldu. Yüzde 80’ler civarında artış yaşandı. Çünkü yurtiçinde dolar bazında da artışlar yaşandı. Yurtdışında da fiyat artışı kuraklığa bağlı olarak yaşandı. Kuraklık dışında lojistik maliyetlerin artması da etkili oldu. Rusya’dan dökme gemi ile mal getiriyoruz, gemi navlunları ciddi arttı. 2-3 katına çıktı. Tüm dünyada aslında enflasyon yükseldi diyebilirim.  Tarıma dayalı ürünler olduğu için mahsul iyiyse bizim sektörümüz de iyi oluyor. Bu sene ekimlerde gübre fiyatlarının artması nedeniyle bakliyat ürünleri gübreye çok ihtiyacı olmadığı için hububattan bakliyata kayış olduğunu duydum. Nohut ve mercimek üretiminde artış varsa biz de iyi bir yıl geçiririz. Dolar kuru da böyle yüksek seviyelerde kalırsa bu sene ihracat anlamında iyi bir yıl olur. Ama lojistik maliyetlerinin kısa dönemde düzelmeyeceğini düşünüyorum. Ocak Şubat tekliflerini alıyoruz acentelerde ama yükseliş devam ediyor. Dökme gemi fiyatlarında biraz gerileme olduğunu duyuyorum.  Tarım ürünlerinde bazen kuraklık sorunu nedeniyle ürün eksiği olabiliyor. Bundan dolayı ihracat engeliyle karşılaşabiliyoruz zaman zaman. Geçen yıl da pirinç ihracatına kısıtlama geldi. Şu anda sadece paketli ürün ihraç edebiliyoruz çuvallı edemiyoruz. Nohutta kısıtlama geldi. Nohutta 3 yıldır ciddi üretim artışı olmuştu kaybettiğimiz pazarları tekrar toparladık ve Avrupa’da ciddi bir Pazar yapmışken bu yıl yeniden ihracat engeli geldi. Bu durum müşterilerimiz adına güven sorunu oluşturuyor. Zorluklarla elde ettiğimiz pazarları kaybediyoruz. Sektör olarak ciddi yatırımlar yapıyoruz ürünlerimize, ülkemize inanıyoruz ve sanayiciler, ihracatçılar olarak hem üretim desteğinin devamını istiyoruz hem de bu tür yasaklar olmamasını bekliyoruz.  Türk menşeli nohut gönderemiyoruz. Yurtdışından getirdiğimiz ürünü gönderebiliyoruz ama Türk nohudu gönderemiyoruz. Bu tür engellerin kalkmasını talep ediyoruz.

 

 

Paylaş :
Etiketler :  

Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!





 
  Akdeniz Gazetesi


 
  FLAŞ HABER
 

  BASIN İLAN KURUMU İLANLAR

 
  EN ÇOK OKUNANLAR
  • Bu Ay
  • Bu Hafta
  • Dün
  • Bugün


  SOSYAL MEDYA
 
 

 


  

 
 
ANASAYFA BİK İLANLAR İLETİŞİM KÜNYE GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
akdenizgazetesi.net © Copyright 2019-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA